Tarihçe
TÜRKİYE İŞÇİ ÇİFTÇİ SOSYALİST FIRKASI. 1.TKP yayını:Türkiye Komünist Partisi Savaş Tarihinden Sayfalar. 1983, s.22-23. Hamburg’da, Berlin’de Spartakistler’le barikat savaşlarına katılan devrimci işçiler bu Partide önemli rol oynamışlardır. Aralarında TKP’nin ilk Genel Sekreteri Ethem Nejat’ın da bulunduğu bu çevre, Berlin’de Kurtuluş dergisini çıkarmış, Mayıs 1919’da Türkiye’ye dönen bu devrimci grup, bu kez İstanbul’da Eylül ayında Dr. Şefik Hüsnü ile birlikte Kurtuluş dergisini çıkarmaya başlamıştır. ...ilk militan işçi sendikası olan Türkiye İşçi Derneği’ni kurmuştur.
”1919’da kurulan bir Türk Marksist nazariyecileri grubu (Üçüncü Enternasyonale bağlı bir grup) …İstiklal Harbi’nde zafer kazanıldıktan sonra teşkil edilen Türkiye Komünist Partisi’nin belkemiği olmuştur.” (Spector, Sovyet Union and the Muslim World, s. 112.)
“1920’de Türkiye ve Rusya’da kurulan /Yeşil Ordu/, /Gizli Türkiye Komünist Partisi/, /Türkiye Halk İştirakiyun/, /Halk Zümresi/ ve /Türkiye Komünist Fırkası/ ve Bakü’deki /Türkiye Komünist Merkez-i Umumisi/ gibi teşekküller
TÜRKİYE HALK İŞTİRAKİYUN FIRKASI 8. TKP. a.g.y., s. 23. Partinin açıldığı gün, TKP’nin kütüğünde, yalnız Anadolu’da aktif 500 üye yazılıydı ve Ankara’da yalnız silah fabrikalarında partinin 85 üyeli bir örgütü, komitesi bulunuyordu. Partinin kurulmasında Şerif Manatov, Salih Hocaoğlu, Affan Hikmet, Ziynetullah Nevşirvan aktif rol oynadılar. İlk MK’de Tokat mebusu Doktor Nazım, Afyon Karahisar mebusu Mehmet Şükrü, Binbaşı Salih Hacıoğlu, Ziynetullah Nevşirvan, Cemile Nevşirvan, Hüseyin Hüsnü, Fatma Kudret ve Ahmet Hilmi vardı. 7 Aralık 1920’de Meclis üyelerinden Doktor Nazım, Mehmet Şükrü ve Şeyh Servet, MK’nin kararı ile parti kuruculuğunu üstlendiler. Partinin tüzük ve programını Ankara’daki hükümet yetkililerine sundular
TÜRKİYE KOMÜNİST BOLŞEVİK PARTİSİ veya (GİZLİ) TKP 10. Bilal Şen, Cumhuriyetin İlk Yıllarında TKP ve Komüntern İlişkileri. Küreyel yayınları, 1998, s. 54-55
11. alıntı, Hüs. Ertürk, İki Dev., Perde Ar., Pınar y.1964 İst. s.553. Tuncay, a.g.e., s.90-92, Manatof’un, Ankara ve Eskişehir’de bolşevik devrimi üstüne halk konferansları verdiğini; Mustafa Kemal Paşa ile konuştuğunu; başlangıçta hükümetten yardım da gördüğünü; TKP nizamnamesinin Eskişehir’de Liva matbaasında basıldığını; Manatof’a Dahiliye Vekaletinin
27
tahsisat-ı mesturesinden ayda 100 lira maaş bağlandığını Alb.H.Ertürk’ün İki Devrin Perde Arkası kitabından aktarmakta ve gizli TKP’ne Meclis’ten on-onbeş üyenin katıldığını; Sovyet yazarlarına dayanarak Halk Zümre’sinin 50 kadar mebusu içinde topladığını ve Yeşilordu Cemiyeti’nin meclis grubu olarak çalıştığını belirtmektedir.
12. Tuncay, a.g.e., s. 93. İnkilap Tarihi Enstitüsü Arşivinde, “21Teşrinisani 1336 tarih ve 242 numaralı, Türkiye Komünist Fırkası (Merkezi Umumisi)“ antentini taşıyan bir kağıda yazılmış, İstanbul’da bir semt icra komitesi üyeliğiyle ilgili bir belge bulunduğunu; 1920 Anadolu’sunun gizli TKP’si veya M.Suphi’nin Bakü’deki partisi ile ilgili olma olasılığını; TKP’nin Ankara-Eskişehir dışında, başka yerlerde ve İstanbul’da örgütlenmiş olabileceğini ileri sürüyor
YEŞİLORDU. 16. Tevetoğlu, a.g.e., s.144.
17. Tuncay, a.g.e., s. 74,81. Yeşilordu Cemiyeti, Hükümete resmi bir beyanname vererek kurulmadığına göre, gizli bir örgüt idi ama, M.Kemal’in bilgisi vardı, yakın çevresi tarafından kuruldu. Ç.Ethem’in Çapanoğlu ayaklanmasını bastırma sırasında örgüte katılması ve Yeşilordu’nun eline ciddi bir silahlı kuvvet geçmesi, M.Kemal’i harekete geçirmişti. 1920 yazında yapılan ilk durdurma hareketi başarılı olamamış, grubun ağırlık merkezi, Ç.Ethem’in hakim olduğu Eskişehir yöresine kaymıştır. Çevresine komünizmin tek kurtuluş yolu olduğunu söyleyen Ç.Ethem, Ağustos sonunda Seyyare-i Yeni Dünya adlı günlük bir İslam Bolşevik Gazetesi çıkarmaya başlamıştır. Seyyare sözü Ç.Ethem’in Kuvvaayı Seyyare’sini hatırlattığı gibi, Yeni Dünya’ya Sovyet Dünyasına bağlılığı da işaret etmektedir.
18. Cemal Şener, Çerkes Ethem Olayı -İ.Ü.S.B.E. Yüksek Lisans tezi- Cumhuriyet Gazetesi ya., Kasım 2000, s.52. ...eski Akka Valisi Hakkı Behiç askeri kurtuluş sonrası geleceğin sosyal bir devrimle garanti edilebileceğini düşünmekte ve: “Nizami ordu emperyalist güçleri yense, yurttan kovsa bile kapitalist temeller üzerinde bırakılabilecek bir ülkeye bunlar damdan bacadan girebilirlerdi. Nizami bir ordu kadrosu, tutucu olduğundan sosyal devrimi yapamazdı, yapmak da istemezdi. Türkiye’yi sosyal devrime yöneltecek biricik güç, Ethem Bey’in örgütlediği halk ordusuydu“ demektedir.
19. Söylev’den, Şener, a.g.e., s. 58. “Bu derneğin zararlı bir biçim aldığı inancına vardım. Hemen kapatılmasını düşündüm. Tanıdığım arkadaşları aydınlattım. Görüşümü söyledim. Gereğini yaptılar. Ama genel yazman Hakkı Behiç Bey, derneğin kapatılması ile ilgili önerimin kabul edilemeyeceğini ve uygulanamayacağını söyledi. Ben ‘kapattırırım’ dedim. Bunun da olamayacağını, çünkü derneğin düşünülenden daha büyük ve güçlü olduğunu ve bu derneği kuranların sonuna dek amaçlarından ayrılmayacakları üzerine birbirlerine söz vermiş olduklarını özel bir durum takınarak söyledi.”
20. Şener, a.g.e., s. 59-60. Hakkı Behiç Bey partinin kurulduğunu Sevgili Yoldaş başlıklı mektupla Ç. Ethem ve komutanlara bildirir: “Parti resmen kurulmuş olup faaliyetini düzenlediğinden ve eskiden kurulmuş bulunan gizli Yeşilordu örgütü dahi partiye dönüştüğünden artık Bolşevizm, Komünizm fikir ve ilkeleri üzerinde hiçbir dernek ya da 28
kurulun, fotoğraflı kimliği ve yetki belgesi olmadan kim olursa olsun bir kişinin faaliyette bulunmasına izin verilmeyecektir.”
21. alıntı, Çerkes Ethem’in Hatıraları. Dünya M. 1962 s. 108-109. Tuncay, a.g.e., s. 83. “Muhterem Ethem Beyefendi, ...Üçüncü Enternasyonal’e bağlı olarak Ankara’da bir umumi merkez kuruldu. Bu cemiyet-i merkeziyeye, ben, sen ve Refet bey de alındık. Yeni Dünya gazetesi işte bu cemiyetin fikirlerini yayacaktır. …Hazırlanmakta olan program tamamlandığı anda size de gönderilecektir. O zaman okur ve derhal icap eden merkez ve mevkilerde şubeler açılmasına lütfen himmet ve delalet buyurursunuz. …Sıhhat ve afiyet muhterem yoldaş”
22. alıntı, Hasan Hüseyin Dinamo, Kutsal İsyan C. 7. s. 130. Şener, a.g.e., s. 85. “Celal Bayar ve Tevfik Rüştü Aras, Eskişehir’e gelirler. Arif Oruç’u bularak içkili yemek ziyafeti çekerler. Yemekten sonra Arif Oruç’a, ‘Gidip şu matbayı görelim’ derler ve Arif Oruç, matbaanın asker, polis kordonu altında sökülüp sandıklara yüklendiğini görünce şaşkına döner, ziyafetin sırrını çözer. Celal Bayar, Arif Oruç’a içinde yüklüce para bulunan bir zarfı uzatarak ‘Yeni Dünya’yı Ankara’da çıkarmaya devam edeceksin’ der. Yeni Dünya gazetesi sahibi ve Ankara’lı iki konuk bambaşka düşünceler içinde vagonun karanlığına gömülerek Ankara’ya yollanırlar.” 23. Şener, a.g.e., s. 85, 86.
24. Şener, a.g.e., s. 76. Ç.Ethem, Ankara’da dostu Arif Aslan Bey’in misafiri olarak Keçiören’deki köşkte kaldığı gün, M.Kemal gelir ve Nazım Bey’in İçişleri Bakanlığında bulunduğu sürece hiçbir karışıklığın sorumlusu olamayacağını, gerekirse Meclis Başkanlığı’ndan bile istifa edeceğini söyler. Hazır bulunanların çoğu: ”Eğer Nazım Bey’e bir selam gönderek rica ederseniz, onun istifasını ancak siz gerçekleştirebilirsiniz” diye, ısrarla Ethem Bey’i ikna ederek Nazım Bey’e, Hacı Şükrü Bey’in gönderilmesini sağlarlar. Konuklar dağılırlar, ancak Hacı Şükrü Bey’in geri dönmesi uzun sürmez, Nazım Bey, Meclis Başkanına hitaben İçişleri Bakanlığından çekildiğini bildirmektedir.
TÜRKİYE KOMÜNİST HAREKETİ ve TKP’nin YAPILANMASI
Türkiye Komünist Hareketi’nin tarihsel gelişiminde TKP’nin doğuşu uzun bir dönemi kapsamaktadır.
G.5.1.TÜRKİYE İŞÇİ ÇİFTÇİ SOSYALİST FIRKASI
22 Eylül 1919 yılında İstanbul’da TİÇSF kuruldu. TKP’nin bir kolunu oluşturacak olan bu partinin kurucuları Doktor Şefik Hüsnü (Deymer), Ethem Nejat ve Sadrettin Celal’dir.1 1300 işçinin katıldığı tersane grevinden sonra, İstanbul’un 2000 işçi delegesiyle, 1919 seçimleri için TİÇSF (İstanbul, İzmir, Eskişehir ve Niğde) adayları seçilmiş; genel oy, nisbi temsil metodlarının kabul edilmesi istenmiştir.2 Diğer sol parti ve kuruluşlarla ortak bir cephe kurulmak istenmişse de sonuca ulaşılamamış3 ve Berlin kanadının bir kısmı Anadolu’da Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılmıştır.4 İstanbul’da 19 Şubat’ta çıkan 5.sayıdan sonra, 16 Mart 1920’de İstanbul’un yeniden işgaliyle, Kurtuluş’un yayını yasaklanmış5 ve 22 Haziran-12 Temmuz 1921’de, Komintern’in III.Kongresi sırasında, işgal nedeni ile 15 ay yayın çıkaramayan bu çevre Aydınlık dergisini çıkarmıştır.6 F.Tevetoğlu, anti-komünist bir yaklaşımla yazdığı kitabında, 18 Aralık 1919 seçimlerinden 1921 yılına kadar, yurt içi ve yurt dışında, Türk komünist partilerinin legal veya illegal olarak kurulmalarının en faal devresi olduğunu belirtmektedir.7
G.5.2.TÜRKİYE HALK İŞTİRAKİYUN FIRKASI
Istanbul örgütüyle yan yana, 1919’da Anadolu’da (Zonguldak, Ereğli, Trabzon, Rize, Eskişehir, Samsun, Sivas ve Erzurum’da) ilk komünist örgütler kurulmuştur. 1920 yılında Ankara’da, Anadoluda’ki 12 örgütten oluşan
23
THİF(Halk Komünist Partisi) resmen kurulmuş (Parti binası Ankara’da Samanpazarı, Karaoğlan Çarşısı’nda tahta bir yapının üst katındaydı); 14 Temmuz 1920’de bir çağrı ile merkezi Ankara’da olmak üzere, Üçüncü Enternasyonal’e bağlı bir Komünist Partisi kurulduğu ilan edilmiştir.8 Partiye Halk sözcüğünün eklenmesi, M.Kemal’in kurdurduğu partiden ayırt edilmesi için yapılmıştır.9
G.5.3. TÜRKİYE KOMÜNİST BOLŞEVİK PARTİSİ veya (GİZLİ) TKP
Komintern belgelerini inceleyen Bilal Şen’in Gizli TKP’ ile ilgili olarak, S.Hacıoğlu, Ş.Manatof ve Ahmet Mustafa’nın kurdukları Ankara örgütünü bağımsız Türkiye Komünist Bolşevik Partisi (TKBP) olarak ilan ettiklerini belirtirken;10 M.Tuncay, (Gizli) Türkiye Komünist Partisi başlığı altında: “Anadolu’da 1920 yazının başında, TKP diye anılan bir çevre kurulmuştur” demekte; Ankara ve Eskişehir’de kurulmasına BMM Hükümeti nezdinde ilk Sovyet temsilcisi Ş.Manatof’un önayak olduğu;11 Anadolu’daki gizli TKP ile Bakü’deki M.Suphi çevresi arasında bir merkez-şube bağıntısı olabileceği;12 1- 8 Eylül 1920’de Bakü’de toplanan Doğu Halkları Kurultayı’na Türkiye’den katılan 235 delegenin bir kısmının gizli TKP tarafından seçilip gönderildiği;13 İstanbul’dan giden E.Nejat’a Ankara ve Eskişehir şubelerinden itimatname verildiği;14 çalışmaları zararlı bulunan Ş.Manatof’un sınır dışı edildiği, Gizli TKP’nin ise çalışmalarını artık Halk İştirakiyun adıyla sürdüreceği belirtilmektedir.15
G.5.4. YEŞİLORDU
Gizli TKP ilişkisi nedeniyle Yeşilordu’ya kısaca değinmek gerekiyor. F.Tevetoğlu: “Yeşilordu, Birinci Büyük Millet Meclisi devresinde efsanevi bir başlangıçtan sonra, yarı gizli olarak kurulan ve faaliyete geçen, ilk komünist teşkilattır” diyor;16 Tuncay 24
da gizli cemiyet olduğunu ve efsanevi yönünü belirtiyor.17 O günlerde prestiji en yüksek askeri güç Çerkes Ethem iken, prestiji en yüksek siyasal güç Bolşevizm’dir. Eskiden ittihatçi olan pek çok siyasetçi Bolşevik olmuştur.18 M.Kemal, Yeşilordu’nun her yerde kendi adına kurulduğunu, yaverinin de kayıtlı olduğunu öğrenir.19 Yeşilordu’yu 1920’de kesin olarak kapatır ve resmi Türkiye Komünist Fırkası’nı kurdurur. Hakkı Behiç genel sekreter olur. Tokat Mebusu Nazım ve çevresi Halk İştirakiyun Fırkası’na katılır.20 18 Ekim 1920’de M.Kemal Ankara’da resmi TKF’yi kurdurduğunda, Ç.Ethem’e yazarak kuruluşa davet eder.21 Yeni Dünya gazetesinin Ankara’ya taşınması sorumlu müdür Arif Oruç’un bilgisi dışında gelişir.22 Ankara’da yayınına devam eden Yeni Dünya, artık resmi TKF’nin yayınıdır, başyazarı Parti Genel Sekreteri Hakkı Behiç’tir. (İlk sayıdan sonra başyazarı Arif Oruç’tur) İlk sayılarda, Ç.Ethem “Milli Kahramanımız Ethem Yoldaş” diye övülür, 83. sayıdan sonra Seyyare başlığı kaldırılır, hedef Ç.Ethem’dir.23
Türkiye komünist hareketi açısından bunlar, önemli tarihsel dönemeçlerdir. Ç.Ethem’in Ankara günlerinde adının karıştığı Nazım Bey olayı da bunlardan biridir. Eski Harput Valisi ve ilk TBMM’nin Tokat Milletvekili Nazım Bey İçişleri Bakanlığı için adaylığını koyar. M.Kemal, Refet Paşa’yı (Belen) aday gösterir. Meclis çoğunluğunca desteklenen Nazım Bey İçişleri Bakanı seçilir. M.Kemal Nazım Bey’i istifaya zorlar. Bunu, o günler Ankara’sının güçlü adamı Ç.Ethem aracıyla gerçekleştirir.24
Ankara’nın ileri gelen sosyalistlerinden Nazım Bey’in istifası, komünistler için bir daha asla elde edemeyecekleri bir mevkinin kaybedilmesi demektir. Ç.Ethem’le Hacı Şükrü Bey’in Taşhan’daki bürosunda tanışan 25
Nazım Bey’in söyledikleri, Türk Bolşeviklerinin ulusçu önderler ve Ç.Ethem’den beklentilerini yansıtmaktadır. (ek 1) Mecliste, kurulacak ordunun temelini düzenli ordu mu, milis kuvvetlerinin mi oluşturacağı tartışmasında Ç.Ethem’i savunanlar, Sovyet Devrimi’nden sonra düzenli ordu örgütlenmesinin iflas ettiği fikrini savunarak taraftar toplamıştır.25 A.F. Cebesoy’u Batı Cephesi Kumandanlığına Ç.Ethem önermiş; Kuvay-ı Seyyare ile ordu arasında bir anlaşmazlık olmamıştır.26
Bilal Şen, Komintern arşivinde Anadolu’da Komünist Etkinlikler ve TKP’nin Çöküşü başlıklı bir makale ve bir belgede, komünistlerin köylü hareketinin önderi olarak kabul ettikleri Partizan Ethem’in hükümete, TKP’ni (THİF) ortadan kaldırma fırsatını verdiklerinin yazıldığını belirtmektedir. 27
Marksist açıdan değerlendirildiğinde M.Kemal Anti-Emperyalist savaşın siyasi lideri olarak tüm güçleri merkezi komuta altında toplamak istemektedir ki, bu konuda Engels’in Paris Komünü’nü değerlendirmesi oldukça öğreticidir.
TKP’nin ÇALIŞMA İLKELERİ, KOMİNTERN ve SOVYETLER BİRLİĞİ ile İLİŞKİLER
TKP kurulurken, Dünya Partisi olan Komünist Enternasyonal’in bir seksiyonu olarak kurulur. Dünya Devrimi’ni amaçlayan Parti’nin bileşeni olan partiler, o davanın başarısını Demokratik Merkeziyetçi bir örgüt yapısında ve bir Dünya Partisi’nin parçası olmakta görmüşlerdir. Organik bağımlılık tüm partiler için geçerlidir. Örgütsel yaptırım söz konusudur. Komintern kurallarında
29
hareket etmeyen bir parti Komintern’den çıkarılır ya da Komintern kurallarını ihlal eden bir parti yöneticisi kesinlikle partiden atılırdı. TKP açısından, sürecin tarihsel ve ideolojik gelişimi kısaca izlenecektir.
G.6.1. TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ’nin KURULMASI
TKP, İstanbul, Ankara ve M.Suphi’nin Rusya’daki örgütü olmak üzere üç koldan gelişmiştir.1 22 Ocak 1919’da Kırım’a ve Moskova üzerinden Türkistan’a geçen M.Suphi Beynelmilel Şark Tebligat Şurası‘nı kurmuş ve Eskişehir’de şubesi açılmıştır.2 Taşkent’te komünist teşkilatını yeniden düzenleyen M.Suphi, Azerbaycan Sovyet Devrimi sonrası, çevresi ile birlikte Bakü’ye taşınmış, Bakü’deki Komünist Fırkası’nı ittihatçılardan temizleyerek, yeniden kurmuştur.3 M.Suphi çevresi Bakü’ye yerleştikten sonra, Süleyman Sami ve Salih Zeki’yi Türkiye’ye göndererek Ankara hükümeti ile ilişkiye geçmiştir. A.F.Cebesoy’un bu gelişlerle ilgili olarak değerlendirmesi ilginçtir.4
28 Temmuz 1920 Komintern II.Kongresi’nde TKP delegesi İsmail Hakkı M.Kemal’in Milli Kurtuluş Hareketi ile işbirliği yapacaklarını açıklamıştır.5 Komintern yaklaşımı toplumsal bir devrimden çok, anti-emperyalist savaşım için kurtuluş savaşının desteklenmesidir. II.Kongre sonrası, Avrupa ve Asya’da komünist partilerin kuruluş dönemi ve işçi sınıfı hareketinde yükselmeler olur.6
1920 Eylül’ün ilk haftası Bakü’de düzenlenen Birinci Doğu Halkları Kurultayı’nda Komintern İcra Komitesi Temmuz başında yayınladığı, İran, Ermenistan ve Türkiye’nin ezilen Halk Kütleleri’ne başlıklı Açık Çağrı’da, Türk köylüsünün Anadolu Hükümeti’ne şüphe ile bakmasını da önermektedir.7 10 Eylül 1920’de Türkiye ve Sovyet ülkeleri delegeleri ile toplanan8 Birinci ve Umumi
30
Türk Komünistleri Kongresi tüm TKP örgütlerini tek merkezde birleştirir ve TKP programı hazırlanarak onaylanır. Türkiye İşçilerine başlıklı çağrıda ise emperyalizme karşı tek cephe zorunluluğu vurgulanmaktadır.9 M.Suphi’nin, M.Kemal’e gönderdiği 3 Ocak 1921 tarihli son mektubu da yaklaşım açısından ilginç bir belgedir. ( ek 1)
M.Suphi, karısı, bazı MK üyeleri ve partililer, yeni Sovyet elçisi Budu Mdivani’nin kafilesiyle 28 Aralık 1920’de Kars’a gelirler.10 Ocak ayı ortalarında K.Karabekir’in çizdiği rota üzerinden Erzuruma ulaştıklarında, Muhafaza-i Mukaddesat ve Müdafa-i Hukuk adlı anti-komünist derneğin karşı kampanyası ile karşılaşırlar ve heyet trenden çıkartılmadan Ilıca’ya, oradan da karayoluyla Trabzona gönderilir.11 Trabzon’da da karşı gösteriler üzerine, Sovyet Konsolosu, Vali ile görüşerek, motorla Batum’a gönderilmelerini ister. Ne yazık ki, ülkemiz tarihinin en kanlı siyasi cinayeti, 1921 yılında 28 Ocak’ı 29 Ocak’a bağlayan gece Trabzon açıklarında, M.Suphi ve 14 yoldaşının katledilmeleri ile gerçekleştirilir.12 Aynı günlerde Ç.Ethem ile Ankara hükümeti arasında çatışmalar keskinleşir; 20 Ocak 1921’de Ankara’da THKP yayın organı Emek gazetesine saldırılıp, binası ateşe verilir, Parti yöneticileri tutuklanır.13
M.Suphi olayı, TKP MK üyesi Ahmet Cevat’ın Pavloviç’e yazdığı 2 Nisan 1921 tarihli mektubu üzerine ortaya çıkar. (ek 2) Sovyet Dışişleri Komiserliği Moskova’daki Türk temsilciliğinden bilgi ister. Ankara Hükümeti “Deniz kazası sonucunda olmuştur” ısrarıyla sorumluluk almaya yanaşmaz ama, Doğu cephesi komutanları “öldürülme” olayını kabul ederler.14 Komintern ve Sovyet tavrı ise, tarihsel bir başlangıç olmuştur. Bundan böyle, sosyalist
31
anavatanın dış politika çıkarları ile TKP’nin varolma savaşı sürekli çatışacak ve bu bir gelenek halini alacaktır.
1921 Haziran’ında Moskava sefiri Ali Fuat Paşa ise, Çiçerin’e, Hükümetin solculuğa düşman olmadığını; komünistlerin vahim taktik hatalar işlediklerini; zamansız bir toplumsal devrime kalkışarak Türk cephesini zayıflattıklarını; TBMM’nin kanun ve nizamlarına açıkça karşı koyduklarını söyleyecektir.15
G.6.2.THİF’in CANLANDIRILMASI (THKP)
1921-1922, Türk-Sovyet ilişkilerinin en iyi olduğu bir dönemdir.1 7 Aralık 1921’de Frunze’nin Türkiye’de bulunduğu günler, Ankara hükümeti Türkiye Halk Komünist Partisi’ni (THİF) resmen tanır, legal çalışmasına izin verir. TKP tarihinde İkinci Kongre olarak yer alan Ankara Kongresi, 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz’un öngünlerinde yapılır. Komintern yayın organlarında görevli iki Alman gazeteci Ankara Kongresi’ni izlerler.2 Kongre’den sonra resmi iktidar çevreleri THKP’nin yasaklandığını ilan eder; 300’ü aşkın komünist ve yeni kurulan işçi sendikalarının yöneticileri tutuklanır.3
Bu sırada, Sovyetler Birliği’nin Türkiye Büyükelçisi Aralov’un anılarında geçen ilginç bir olay yaşanır. Sovyet elçisi ile sıkı temasta olan eski Tokat mebusu Nazım, Meclis’te grubunun 120 oy toplayabileceğini, hükümet seçimlerinde Rus taraftarı bir kabine kurulması için yardımını ister. Aralov bunu hükümet yetkililerine bildirir.4 Yeni kabineyi Rauf Orbay kurar.5 15 Ağustos 1922’de Kongre yapılmak üzere iken, yabancı delegelerin katılmasının yasal olmadığı gerekçesiyle izni kaldırılır ve illegal olarak yapılır.6 Rauf Bey 32
hükümeti THİF’i kapatır, bazı üyeleri casusluk ile suçlanır. IV. Komintern Kongresi için belirlenen 6 kişi daha önceden Moskova’ya geçebilmişlerdir.7
İzmir kurtarıldıktan sonra Ankara hükümeti, dış politikasını barışçı yollarla yürütmeye karar verir. Sovyet askeri yardımına artık gerek kalmamış ve Batılılara yanaşmışlardır. Lozan Konferansı öncesinde Komünistlere yöneltilen bastırma hareketi; Sovyet etkisinden sıyrılmak, Batılı devletlere yakınlaşmak, bunun kanıtlarını ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilmiştir.8
Yeni dış politika karşısında Komintern ve Sovyet hükümeti tutumunu değiştirmez; komünistlere baskıyı protesto etmekle beraber milli burjuvazinin desteklenmesi gerektiğini savunur ve Mudanya bırakışması için yayınlanan bildiride Komintern, Boğazlar sorununu barışçı yollarla çözen, dünyayı yeni bir savaşa sürüklemeyen Türk hükümetinden beğeni ile söz eder.9
5 Kasım-5 Aralık 1922’de Komintern’in IV. Kongresi’nde Türk delegelerin ısrarıyla, milliyetçi burjuva hükümetini kınayan bir Açık Mektup yazılır ama, Parti’nin siyasal mücadele çizgisi değiştirilmez.10 Kongre’de Sadrettin Celal’in “Emperyalizme karşı birleşik cephe” ağırlıklı konuşmasının içeriği, “Burjuva hükümet reformlarını desteklemek, işçi sınıfının örgütlenmesini sürdürmek”11 biçimindedir. Bu, Türkiye’nin sosyo - ekonomik yapısının Komintern’de yapılan analizleri sonucu saptanan ideolojik-politik çizgidir.
7 Aralık 1922’de Moskova’da yayımlanan Kızıl Şark dergisi Burjuva Beyefendiler! diye başlayan “THİF’nın TBMM Hükümeti’ne protestosu”, Kongre’ye katılan heyetin başkanı Salih Hacıoğlu imzasıyla yayınlar.12 Komintern Yürütme Kurulu’na yöneltilen tenkitleri yanıtlayan Radek’in, siyasal çizgi ile ilgili söyledikleri TKP-Komintern ilişkilerinin ana yaklaşımını vermektedir.13 33
G.6.3. AYDINLIK ÇEVRESİ, TÜRKİYE İŞÇİ ÇİFTÇİ SOSYALİST FIRKASI
İkinci Kongre sonrası tutuklanan komünistlerin 35’i üç ile üç buçuk ay arasında değişen hapis cezaları alırlar. Bu dönemde komünistler, İstanbul’da Beynelmilel İşçiler Birliği ve Türkiye İşçi Derneği içinde aktif çalışma yürütürler. İşçi dernek ve sendikalarını birleştirmek için büyük çaba gösterirler.1 Dumlupınar zaferini Aydınlık çevresi sevinçle karşılar ve Yunan ordusunun yenilmesinde enternasyonalist sınıf dayanışmasının payı belirtilerek, zaferi sol reformların izlemesi istenir. 1922 Eylül-Ekim aylarında İstanbul’da dağıtılan bildirilerle “M.Kemal lehine, emperyalizm, kapitalizm ve monarşizm aleyhine propaganda” yapılır.2 Anadolu’da Yunan ordusu saflarında bulunan Yunan komünistleri M.Kemal lehine çalışarak, kendi ordularının yenilmesini isterler.3
17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasındaki İzmir İktisat Kongresi’nde, işçi delegelerin Kongre’ye sundukları rapor, büyük ölçüde TKP Birinci Kongresi’nde kabul edilen istemleri içermektedir.4 İşçi-köylü delegelere, dergi sayfaları açılarak yol gösterilmiştir.5 1Nisan 1923’te, TBMM’nin kendi kendini fesh ve yeni seçimlere gidilmesi kararı üzerine TİÇSF yeniden faaliyete geçer.6 İstanbul’da 3 bin kişinin katıldığı 1 Mayıs gösterileri öncesi ve sonrasında işçi önderleri tutuklanır. Tutuklu 16 kişi arasında TİÇSF yöneticileri de vardır.7 Davanın düşmesiyle serbest bırakılırlar.8 6 Ekim 1923’te İstanbul’a giren Türk ordu birliğini mutlulukla karşılayan Ş.Hüsnü, bazı gelişmelerden de kaygı duymaktadır ama, herşeye karşın “TBMM hükümet sistemini” bir çeşit “Halk sovyeti idaresi” gibi görmektedir.9
İşçi sınıfının birleşme hareketine yoğunlaşan Ş.Hüsnü çevresi başarıya ulaşır ve İstanbul’da 250 delegeli bir Kongre yapılır.10 1 Mayıs 1924’de
34
Ankara’da işçi ve emekçiler Cebeci’de toplanır, bayrak ve türkülerle vilayet konağına ve TBMM önüne kadar yürürler. İşçi temsilcileri işçi yararına İş Yasası çıkarılmasını isterler.11
1924 yılı Komintern yönetiminin (EKKİ) raporunda, TKP’nin, işçi kitleleriyle önemli bağlar kurduğu; İzmir İktisat Kongresi’ne temsilci gönderebildiği belirtilir.12 17 Haziran - 8 Temmuz 1924’de Komintern V. Kongresi’nde, Ukrayna delegesi Manuilski ise, Aydınlık’taki makalelerde yabancı sermayeye karşı milli sermayenin gelişmesinin desteklendiğini; bunun üretici güçlerin çıkarları ile sermayenin çıkarlarını karıştırma anlamına geldiğini; Türk komünistlerinin proletaryanın burjuvaziyle sınıf işbirliğinden yana çıkmalarının da diğer bir hata olduğunu belirtir.13 Türk delegesi Ali Cevdet’in yanıtı ise, Marksist niteliği, konuşmanın içeriği, günümüzün benzer sorunlarına değinmesi, sürdürülen ekonomik politikanın analizi, illegal çalışan Parti’nin büyük kayıplara mal olan hatalarını belirlemesi ve Türkiye’de legal bir parti çalışması yapmanın mümkün olduğu görüşünün M.Suphi ile on dört yoldaşının hayatına mal olduğunu vurgular. TKP-Komintern ilişkileri açısından önemli bir belgedir.14
Cumhuriyetin kurulmasını izleyen ilk iki yılda, 1925 Mart Takrir-i Sükun Kanunu’nun kabulüne kadar yasaklı TKP, yasal yayın organlarıyla yarı-legal bir çalışma ile işçi sınıfı hareketinin yükseldiği bir dönemi sürdürmüştür. (ek 1)
G.6.4. KOMİNTERN KONGRELERİ ve SOVYETLER BİRLİĞİ ile İLİŞKİLER
Uluslararası gelişmeler, 1925’te Türkiye’yi Sovyetler Birliği’ne yaklaştırmıştır.1 Aynı yıl Ş.Hüsnü Türkiye’deki devrimci grupları toparlar ve illegal olan TKP’yi yeniden örgütleyerek zorunlu olarak yurt dışına çıkar.2 Yurt 35
dışında yapılan toplantı sonrası, EKKİ Doğu Seksiyonları Sekretaryası TKP’ye “Kemalist Devrimleri ve Sovyet dostluğunu destekleyin ama; işçi ve köylüler arasında kendi çalışmalarınızı sürdürün” öğütünün yanısıra, Ankara’daki Sovyet temsilcilerine TKP’nin artık fazla sıkıştırılmayacağı güvencesini aktarır.3 1926 TKP Programı sunuşuna yansıdığı gibi, artık TKP “Sertleşmenin Doruğu”ndadır.4
1927 TKP tutuklaması ve Komintern’de tavır değişikliği. Ağustos 1927’de Ş.Hüsnü, parti yönetimindeki sorunu çözmek için gizli bir kimlikle İstanbul’a gelerek, yeni yönetimi göreve getirir,5 bunu onaylamayan Vedat Nedim onu polise ihbar eder.6 4 Ocak 1928’de Komintern “Türkiye’de Komünist Tertip” başlığıyla TKP’nin eylemlerinin hesabını Kemalist hükümete vermek durumunda olmadığını belirtmektedir.7
18 Ağustos 1928 Komintern VI.Kongresi 37.oturumunda “Sömürgeler Meselesi” üzerine yapılan tartışma, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısı, savaşım analizi ve ideolojik yaklaşım açısından önemlidir.8 Ali Cevdet’in, Türkiye’de milli devrimin kapitalist bir yol izlemesini irdelemesi, eleştiri ve önerileri ek 1 ve 2’de verilmiştir. Ali Cevdet’in konuşmasına karşılık verilmemiş ve Kongre tezlerinin son şeklinde Türkiye sorunu yer almamıştır.9 1927 davasında 15 yıllık cezası 1 yıla indirilen Ş.Hüsnü ise gıyaben Komintern Yürütme Kurulu’na üye seçilmiştir.10
1929 Türk-Sovyet dostluğunun parlak bir dönemidir ama, İzmir ve İstanbul’da geniş çaplı tutuklamalar da olur.11 1927-1932 arasında TKP birçok illegal yayın çıkarır.12 1931 yılında Kızıl İstanbul yayınına devam edilmiş, genel seçimlerle ilgili bildiriler ile 1 Mayıs bildirileri dağıtılmış, bu arada R.F.Baraner tutuklanmış, seçim bildirilerinde ise, oyların mahkumlara verilmesi istenmiştir.13 Gizli görülen dava ve sorguda sanıklara yapılan 36
işkence Komintern basınında protesto edilir. R.N.İleri, M.Kemal’in yeğeni olan R.F.Baraner’in bile işkence gördüğünü ve hücre hapsine çarptırıldığını belirtmektedir.14 1932’de TKP’nin gizli çalışmaları hızlanmış ve dört büyük tutuklamada önemli kayıplar verilmiştir. Kızıl İstanbul’un ikinci sayısından sonra Z.Baştımar’ın Haliç Defterdar’daki evinde TKP’nin 4.Kongre’si (veya Konferans’ı) yapılmıştır.15 1929-1939 arası, Ş.Hüsnü Komintern’de çalışmış ve bir süre Batı Avrupa Bürosu başkanlığı yapmıştır.16 1934 yılında yapılan TKP MK Plenumuna Dimitrof, Kuusinin, Manuilski katılırlar.17 1935’de Ş.Hüsnü Komintern 7.Kongresi’nde başkanlık divanına ve Kontrol Komisyonuna seçilir.18 Dimitrov tarafından önerilen Anti Faşist Halk Cephesi politikası benimsenir; Komintern’in 1943 yılındaki kapanışına kadar yapılan son genel toplantıdır.19
Desantralizasyon (Separat) kararı. Bu politikanın getirisi bir yıl sonra belli olacak, TKP için Desantralizasyon (merkezden ayırma) kararı alınacaktır. R.N.İleri, Komintern’in Türk partisini büsbütün tasfiye etmek istediğini, TKP ileri gelenlerinin Separat çalışmasını kabul ettirdiklerini belirtiyor. (ek 3) Z.Baştımar’ın daha sonra bu konuda yaptığı açıklama ilginçtir.20
Türkiye’de 1931’den itibaren özel teşebbüse dayalı kalkınma modelinden devletçilik uygulamasına geçilir. 1929 dünya ekonomik krizinden etkilenmeyen Stalin’in Büyük Atılım -Planlı Kalkınma modeline eğilim artar.21 1929 yılıyla başlayan Türk-Sovyet dostluğunun parlak dönemi, 1932’de Başbakan İsmet Paşa’nın kalabalık bir heyetle Moskova’yı ziyaret etmesiyle artarak devam eder.22 Bu yaklaşım SSCB’nin cephe stratejisine de uygundur.23 TKP cephesinde ise durum hiç de iç açıcı değildir.24 1938’de 37
Harbokulu ve donanma davaları patlak verir. N.Hikmet 15 yıl ceza alır. Hikmet Kıvılcımlı’nın donanmada yayınlarının bulunması ile igili davaya N.Hikmet de dahil edilir; 20 yıl daha eklenir. H.Kıvılcımlı 15 yıla, diğerleri 18 yıldan 1 yıla çeşitli cezalara çarptırılırlar. Davalar, TKP yayın çalışmalarını kesintiye uğrattıysa da sanat, edebiyat dergileri çıkmaya başlar ve 1944 Tevkifatı olur. Diğer üyeler İstanbul ve Ankara’da, Üniversite ve Yüksek Okul Öğrenci Birliklerini kurar; faşist saldırılara karşın etkinlikler sürdürülür.25
Ş.Hüsnü 1 Kasım 1939’da ülkeye döner, örgüt sekreteri R.F.Baraner’le ilişkiye geçer. R.F.Baraner’in tutuklanmasına dek TKP MK Genel Sekreteri olarak, Parti’nin genel politikasını yönetir.26 (Separat kararının alındığı tarihten sonraki süreç ve TKP’nin illegaliteye itilişi R.N.İleri’nin anlatımı ile ek 4’de verilmiştir.) 19 Aralık 1946’da tutuklanan Ş.Hüsnü’ye maddi ve manevi ağır işkence yapılır. 141-142’ye göre 5 yıl ağır hapis cezası alır ve 14 Temmuz 1950 affı ile bırakılır. 25 Şubat 1952’de tekrar tutuklanır, 7 Nisan 1959’da 72 yaşında sürgünde iken acı yaşamı sona erer
TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ’nin KURULMASI. 1. Tunçay, a.g.e., s.103. Türkiye’den 1914’te siyasi mülteci olarak sığındığı Çarlık Rusya’sında, Faluga iline sürülen M.Suphi, Türk devrimciler ve Bolşeviklerle ilişki kurar. Doğu cephesinde esir düşerek Rusya içlerine gönderilen Türkiye’li askerler arasında etkinlik gösterir. Ekim devriminden sonra Moskova’da Tatar-Başkırt devrimcileriyle birlikte Yeni Dünya gazetesini çıkarır. M.Suphi, 25 Temmuz 1918’de Moskova’da Türk Sol Sosyalistleri Birinci Kongresi’nin toplanmasına ve Moskova, Kazan, Samara, Saratof, Rezan, Astrahan gibi merkezlerde Türk komünist teşkilatları kurulmasına yardımcı olur ve başkan seçilir. Müslüman Komünistler Birinci Kongresi’nde, Stalin’in başında bulunduğu Milliyetler Halk Komiserliği’ne bağlı Doğu Halkları Merkezi Bürosu’nun Türk seksiyonu başkanı olur. 38
2. Tunçay, a.g.e., s.104,105. M.Suphi, Moskova üzerinden geçerken M.Kemal’in Sovyetlerle ilişkileri üzerine, Türkiye’deki Ulusal Kurtuluş hareketi ile ilgili Rusya Komünist Partisi ile görüşmüştür.
3. Tunçay, a.g.e., s.105. M.Suphi parti çalışmalarını Teşkilat, Tebligat, İstihbarat, Harbiye olmak üzere dört dalda toplar. TKF, Bakü’nün dışında, İstanbul, Zonguldak, Trabzon, Rize, Nahcivan, Kuzey Kafkasya, ve Anadolu’nun Karadeniz sahillerinde şubeler açar ve partilileri gönderir.
4. Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları. Vatan Neşriyatı, 1955, s. 39. “Hiç şüphesiz Üçüncü Enternasyonal’in arzu ve daha doğrusu emri üzerine vuku bulmuştu. Birkaç ay sonra toplanacak Bakü Şark Milletleri Kurultayı’na daha hazırlıklı gitmek istiyorlardı. Türk İştirakiyun Teşkilatı, Anadolu’da teşebbüs ve faaliyete geçmeden evvel Ankara’yı yoklamak, faaliyetlerine engel olacak pürüzleri ortadan kaldırmak ve her şeyden evvel emniyetle çalışabilmeleri için teminat elde etmeği düşünüyordu. Kars’ta, teşkilatın lideri olan M.Suphi ile görüştüğüm zaman da aynı şeyi sezmiştim.”
5. Tunçay, a.g.e., s. 109. “Başında halen demokratik partiler bulunan Anadolu Hareketi, İtilaf Devletleri tarafından Türkiye’nin maruz bırakıldığı hayasız istismara en iyi cevaptır. Bütün İtilaf aleyhtarı kuvvetleri etrafında toplayan ve emperyalizme karşı köklü bir nefret hissi duyan Anadolu’daki inkilapçı hükümet, şimdi Avrupa Emperyalizmiyle mücadeleye hazırlanmaktadır.” 6. Weber, a.g.e., s. ıx.
7. Alıntı, Degras, Com., İnternational, I,s. 106-109. Tunçay, a.g.e., s.110. ”Efendi ve beylerinizin bazıları kendilerini ecnebi sermayedarlara satmıştır, diğerleri sizi silah altına çağırıyor ve yabancı müstevlilere karşı döğüşmek üzere hazırlıyorlar: fakat bunlar da, ülkenizin idaresini kendi elinize almanıza, Sultanın tufeylilerine bağışladığı toprakları kendinize ayırmanıza, bu tarlalarda buğday yetiştirip beslenmenize izin vermezler. Yarın, ecnebi sermayedarlar efendilerinize daha iyi barış şartları teklif ederlerse, şimdiki önderleriniz, ecnebilerin yardımıyle, sizi yine tıpkı ecnebi ordularının işgali altında bulunan yerlerdeki arazi sahiplerinin, eski memurların yaptığı gibi zincire vuracaklar. Anadolu köylüleri! Yabancı istilacılarla döğüşmek üzere, şimdiden Kemal Paşanın buyruğu altına çağırıldınız; fakat biz aynı zamanda, Paşalar İtilaf yağmacılarıyla barış yapsalar bile, yalnız başınıza savaşa devam edebilmek için, kendi halkçı ve köylü partinizi kurmaya çalıştığınızı biliyoruz.” 8. Tunçay, a.g.e., s. 114. 9. TKP ya., s. 24. “Kongre Ankara’da toplanacaktı, BMM hükümeti Ankara’da toplanmasına izin vermeyince, Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti Hükümeti kongrenin Bakü’de toplanmasını, büyük bir konukseverlikle kabul etti. Kongre’ye, 15 örgütten 75 delege katıldı. 51’i İstanbul ve Anadolu örgütlerinden, 24’ü yurt dışındaki politik göçmenlerden oluşuyordu. İstanbul, Ankara, İnebolu, Zonguldak, Samsun, Ereğli, Rize, Trabzon, Konya, Erzurum, Eskişehir örgütlerinden seçilen delegelerin çoğu oldukça düzenli olarak Kongre’ye katılırken, Adana ve İzmir örgüt delegeleri bu bölgelerdeki savaşlar nedeniyle Kongre’ye ulaşamadılar.”
AYDINLIK ÇEVRESİ, TÜRKİYE İŞÇİ ÇİFTÇİ SOSYALİST FIRKASI. 1. TKP yayını, s.45-52. 2. Alıntı, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü arşivi. Tunçay, a.g.e., s. 158.
3. D.George Kousolas, Revolution and Defeat:The Story of the Greek Communist Party (Londan: Ox., Univ. Press 1965, s.8) 1921 Kasım’ında Yunan hükümetinin cephede bozgunculuk propagandası yapan “Yunan Komünist Partisi (YKP)Merkez Komitesi ve Rizospastis” gazetesine karşı polisiye tedbirler aldığı ve YKP’nin 1922 Ekim ayındaki Olağanüstü Kongresinde, Yunan ordusunun yenilme ve çöküşünden sonra Anadolu’dan dönen 200’den fazla deneyimli komünistin, “Cephedeki Komünist Askerler Merkez Kurulu” adı altında bir örgütlenmeyle, haberleşme sisteminin kilit noktalarını ele geçirerek 1922 Ağustos’unun kritik günlerinde Yunan kuvvetlerinin moralini bozduklarını anlatmışlardır. 4.TKP ya., s. 52-56
5, 6.Tunçay, a.g.e., s.162. Ş.Hüsnü’ye göre, bu dönem izlemeleri gereken politika, “Ulusal devrimcilerle işbirliği yapmak ve onların programını olabildiğince ileriye” götürmektir. 10 Nisan 1923’te İstanbul’da çalışmaya başlayan TİÇSF bu görüşleri içeren bir bildiriyle; “Türkiye İşçi ve Çiftçi ve Orta Halli Halk Kütleleri”ni partiye katılmaya çağırmıştır. 7.TKP ya., s.52-56
8. Tunçay, a.g.e., s.164-168. Hıyanet-i Vataniye Kanunu gereğince yargılanmaları istenmiş avukatların “İstanbul’un TBMM Hükümetinin yönetimi altına girmiş olmakla birlikte, kanunun yürürlüğe konması için gerekli özel tören yapılmamış olduğuna dair” itirazları üzerine dava düşmüştür.
41
9.Tunçay, a.g.e.,s.171 ”...gazete haberleri ve münakaşalarından anlaşıldığına göre, Türkiye’yi hanedansız birer hükümdarlıktan başka bir şey olmayan Avrupa ve Amerika’daki mevcut cumhuriyetlere benzetmek mevzu-u bahs oluyor. Bu cumhuriyetler malum olduğu üzere, burjuvazya hakimiyetine en elverişli, sınıf hükümetlerinden başka bir şey değildir.”
10.Tunçay, a.g.e., s. 172. 34 Sendika’da örgütlenmiş, İstanbul’dan 19.000, Zonguldak Kömür havzasından 15.000, Balya-Karaaydın Kurşun Madenlerinden 10.000 işçiyi temsil eden Kongre, “Türkiye Amele Birliği” ni kurmaya karar vermiş; Hükümet, Birliği tanımayı kabul etmemiştir. 11. TKP yayını, s. 52-56.
12. Aydınlık ya., a.g.e.,s.116-118. Kongre’de komünistlerin işçi gruplarını yöneterek, işçi yasaları hakkında oldukça kapsamlı bir programın kabul edilmesini sağladıkları; İstanbul’da tüm Türkiye’yi kapsayacak bir sendika federasyonu kurulma çalışmalarını yöneten Partinin MK ve etkin üyelerinin tutuklandığı; duruşmanın büyük bir gösteriye neden olduğu ve beraatla sonuçlanma sonrası hükümetin sürekli idari baskılarıyla Partiyi felce uğrattığı; komünistlere karşı amansız baskı kampanyası yürüten hükümetin, 1923 yılı işçi grevlerinin başarılı sonuçlarından yararlanıp genç işçi hareketini ele geçirerek kendi ajanları aracılığı ile “milli sendika federasyonu” kurulmasını vargücüyle desteklediği, Türkiye işçi hareketi açısından sendikaların büyük tehlike içinde bulundukları belirtiliyor.
13, 14. Aydınlık ya., a.g.e., s. 119, 120-121, 129
15. TKP yayını, s. 56-57. Partinin Üçüncü Kongresi 1925 yılının ilk günü İstanbul’da Akaretler’de, Dr.Ş.Hüsnü Deymer’in evinde toplanarak, kendisini Genel Sekreterliğe getirir. Kongreyi izleyen birkaç ay içinde işçi sınıfı hareketinde, partinin ideolojik çalışmalarında gözle görülür gelişmeler olur. Aydınlık’ın tirajı, okuma-yazma oranının %10’u bulmadığı o günün ölçülerinde iki katına, 2 bine çıkar, ilk sayısı 21 Ocak 1925’te yayınlanan haftalık Orak-Çekiç dergisi 3-4 bin kişilik okuyucu işçi kitlesi kazanır, sendika etkinliği artar, 1Şubat 1920’de Amele Teali Cemiyeti’nde 14 İşçi örgütünden 150 temsilcinin katıldığı ve yeni iş yasasının tartışıldığı toplantı partili temsilci liderliğinde düzenlenir. 4 Mart 1925’de Takrir-i Sükun Kanunu ile TKP’nin yayın organları kapatılır, İstiklal Mahkemeleri, darağaçları kurulur. Durumu sezinleyen Ş.Hüsnü, Nazım Hikmet ve Hasan Ali, Nisan ayında yurt dışına çıkarlar. 1Mayıs 1925’de 1Mayıs broşürü dağıtıldığı için, Mayıs’ın ilk haftası 38 partili tutuklanır, yargılama üç gün içinde sonuca bağlanır ve parti yöneticileri 7-15 yıl arasında hapis cezalarına çarptırılırlar. Ekim 1926’da çıkan af ile serbest bırakılırlar, bu o güne kadar verilen en ağır cezadır.
Şefik Hüsnü-Yaşamı, Yazıları, Dostları- 1993, İstanbul, s.65. Rasih Nuri İleri, Dr. Şefik Hüsnü’nün kurduğu MK pasifliğe, oportünizme sapınca Örgüt Sekreteri Vedat Nedim’i Viyana’ya çağırıp orada toplanan Konferans’ta kendisine ikazda bulunduğu; Partideki durumu düzeltmek için İsmail Mara ile Hüsamettin Özüdoğru’yu Türkiye’deki İcra Komitesine atadığını ve bu iki işçi yöneticinin de ilk günden Vedat Nedim grubu ile kaynaşamadıkları, faaliyetlerinden onları haberdar bile etmediklerini belirtmektedir. Mayıs 1926’da Komintern temsilcisi gözlemciliği ile yapılan bu Konferans’a Moskova’dan Ş.Hüsnü, Ali Cevdet, N.Hikmet, H.Ali, Türkiye’den Parti Genel Sekreteri V.Nedim (Süleyman), H.A.Şamilof (Rıza), Faik Usta (Değirmenci), Balıkesir’li Baytar Mehmet katılmış, kısa dönemde bir darbeye girişmek yerine, Kemalist iktidarla uzun vadeli bir mücadeleye girişme gereği üzerinde anlaşılmış, işçiler arasında örgütlenme, eğitim çalışmaları yapılması kararlaştırılmıştır.
3. TKP ya., s. 57. 1927 Adana-Nusaybin arası Fransız şirketine karşı demiryolu işçi grevi 20 gün sürer.
4. Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar-II (1925-1936), BDS ya., 1992, İst., s.468
5. Sosyalist ya., a.g.e., s.85
6. Ergüder, a.g.e.,s.7. İstanbul’dan 36, Adana’dan 14, İzmir’den 7 kişi tutuklanarak ve ...7 kişi de gıyabi olarak, İstanbul Ağır ceza mahkemesinde, sivil adliye ve açık duruşmalarda yargılanmış, yargılama sonucu 25 beraat kararı verilmiştir. Davanın önemli özelliği belli başlı önderleri kapsamasıdır.
7. Aydınlık, a.g.e., s.197-200. TKP’nin eylemlerini Türkiye işçilerinin ve milli burjuvaziyle, milli emperyalistler tarafından ezilen ve sömürülen diğer toplum tabakalarının çıkarlarının yönettiğini; diğer Komintern şubeleri gibi, TKP’nin de, emekçilerin nihai kurtuluşu için sürdürülen kararlı devrimci mücadelenin Partisi olduğunu ve başarılı bir milli demokratik devrim sonucu iktidara gelen Kemalist hükümet için iki ayrı yol ve iki ayrı gelecek bulunduğunu, birinin milli devrimin bilinen yolu ayaklanan halk kitlelerini dizginlemek, köleleştirmek, işçi örgütlerine, işçi sınıfı öncüsü Komünist Partisine saldırmak, emperyalistlere yaklaşmak SSCB’den giderek uzaklaşmak; diğerinin uluslararası dünya proletaryasına yaklaşarak, SSCB’nin kurtuluşa kavuşmuş halklarıyla ittifak içinde, emperyalist haydutlara, ülkedeki toprak ağası ve kapitalist sömürücülere karşı başlatılan mücadeleyi sonuna kadar götürüp zafere ulaştırmak olduğunu; Kemalist hükümetin birincisini seçtiğini; TKP savaşımının yeni bir döneme girdiğini, eskisine oranla daha ağır sorumluluklarla yüklü, güçlüklerle dolu olacağını vurgular.
8,9. Aydınlık, a.g.e., s.201-206. Ali Cevdet, Türkiye’nin milli devrim sırasında Habeşistan, Libya ve Arabistan gibi ülkelere benzer bir gelişme düzeyinde olduğu tezinin yanlış olduğunu; bu ülkelerde sanayinin gelişmesinden söz edilemeyecekken Türkiye’de belli bir sanayii gelişimin olduğunu; 70-80 yıllık bir kapitalizmin dolayısıyla bir proleter sınıfın var olduğunu; ülkede burjuva devrimi olabildiğine göre sanayinin de belli ölçüde gelişmiş olması gerektiğini; İstanbul’da proleter sayısının 100 bini, Anadolu’da ise 500 bini bulduğunu;
43
EKKI’nin ayrıntılı raporuna göre Türkiye’deki prolaterya kitlelerinin bazı Balkan ülkelerinden daha gelişmiş, sayıca daha büyük olduğunun belirtildiğine işaret etmiştir.
10. a.g.ans., s.1889 11,12 TKP ya., s. 58. Bolşevik, Komünist, İnkilap Yolu (Berlin), Kızıl İstanbul, Kızıl İzmir, Kızıl Samsun, Kızıl Eskişehir gazeteleri yayınlanır. Özellikle il komitelerinin yayın organları, yerel parti faaliyetinin canlanmasında önemli rol oynarlar. 13. Tunçay, a.g.e., s.67-68. 14. R.N.İleri, Atatürk ve Komünizm, Sarmal ya., İst., 1994, s.343.
15. a.g.ans., s.1891-1892 O sıra hapiste olan ve gıyabında MK’ne seçilen R.F.Baraner’in Alman asıllı eşi Margareta Wilde’nin Komintern temsilcisi olarak katıldığı Kongre’de 15 asil ve 15 yedek üyeden oluşan MK’ye, H.Ali Ediz, Dr.H.Kıvılcımlı, Laz İsmail (İ.Bilen), H.Özdoğu ve yurt dışında bulunan Dr. Ş.Hüsnü Değmer seçilir. Tornacı Emin Sekün bir yıl süreyle tam yetkiyle Genel Sekreterliğe getirilir. Diğer asil üyeler M.Bozışık, A.Fırıncı, Tayyareci Nuri Dede, Sıdıka (Semiha Uzunhasan) ve Ankara’dan Fahir Usta, Samsun’dan Saim’dir. Daha önce N.Hikmet’in yanında yer almış olan Z.Baştımar yedek üyeler arasındadır ve asilliğe getirilmesi, Mihri Belli’nin kooptasyon yöntemiyle üye seçilmesi gibi birkaç değişiklik dışında bu yönetim kadrosu uzun yıllar devam eder.
16. Sosyalist ya., a.g.e., s.86 Hitler faşizmi 30 Ocak 1933’te iktidar olduğunda Ş.Hüsnü Almanya’da Nazilerin tertipledikleri ünlü Reichstag Yangını üzerine, Georgi Dimitrov ile birlikte tutuklanır, Berlin’de cezaevine konur. Dimitrov duruşmasında ve sorgu hakimine verdiği dilekçede, Ş. Hüsnü aleyhinde ileri sürülen bazı delilleri reddedip, böyle birisini tanımadığını, böyle bir ismi ilk defa işittiğini söyleyerek, Ş.Hüsnü’nün 6 ay kadar tutuklu kaldığı cezaevinden serbest bırakılmasını sağlar. Ş.Hüsnü Polonya’ya sınır dışı edilir ve bu arada Komintern arşivini Nazilerden kaçırır. Olay Alman basınında yer alır.
1936’da Ismail Bilen’in, Moskova’dan gönderdiği işçi Abbas ve bir grup militanın etkin çalışmaları sonucu Istanbul’da Mıntaka Komitesi yeniden kurulur ve kısa bir süre sonra tutuklanırlar. Abbas’ın işkencede çıldırması ve ölmesi üzerine dava kapatılır. Emine Erdinç, işkencenin etkisiyle kısa bir süre sonra yaşamını yitirir. 1937’de tutuklular mahkeme salonunda Yaşasın Komünizm diye bağırarak legaliteyi zorlama eylemi yaparlar; TKP marşı söyleyerek mahkeme salonundan zorla çıkarılırlar. 1937’den itibaren TKP-Moskova ilişkisi orada bir temsilci bulundurmakla sınırlı kalır. Parti ileri gelenleri normal basın organlarına ve CHP örgütlerine girerek “legale” çıkarlar. Bir süre sonra, geniş tutuklamalar olur ve ağır cezalara çarptırılırlar.
Türkiye Komünist Partisi’ne getirisi ise, dünya çapında Türkçe yayınların ve Bizim Radyo yayınının başlamasıdır. Diğer taraftan yurt içinde Parti biçiminde bir örgütlenme görülmemektedir. 1951 yılında yapılan tutuklamalarla çökertilen Parti’nin yönetici kadrosu ve önde gelen üyeleri cezaevindedirler.
1960 yılı Kasım ayında 81 Komünist ve İşçi Partisi temsilcisinin katıldığı ikinci toplantı Moskova’da yapılmış; “Komünist ve İşçi Partilerinin Bildirisi” ile “Bütün Dünya Halklarına Çağrı” ve “1957 Deklarasyonu”, “Barış Manifestosu”na bağlılık oybirliği ile kabul edilmiştir.3 Bu arada SBKP’nin 21.Kongresi’nde SBKP Genel Sekreterliğine Brejniyev getirilmiştir. Türkiye Komünist Partisi’ndeki gelişme ise Z.Baştımar’ın cezaevi çıkışı yurt dışına çıkmasının ardından, 1962 Nisan ayında “Dış Büro”nun oluşması, yurt dışında çalışmalar ve yurt içinde kurulan I.TİP’in Parti tarafından desteklenmesidir.
60’lı yıllar ülkemizde ilerici hareketlerin hızla güçlendiği ve yaygınlaştığı yıllardır. Bu gelişme, uluslararası ve ulusal koşulların ürünüdür. Birincisi, 1917 devrimi ile başlayan ve 1945’te yaygınlaşan toplumsal
46
dönüşümlerin, komünist partilerin artan etkisi; ikincisi, 60’larda büyük sıçrayışlar yapan anti-emperyalist halk devrimleri; üçüncüsü, Avrupa’da aydınlar ve gençlik içinde 68 kitle eylemleri ile gelişen düşünce ve hareketlerdir. Ulusal düzeyde ise 1950’lerden sonra üretici güçler hızla gelişmiş. Sınıflar arası savaşım geleneksel DP-CHP parti mücadelesini aşmıştır. DP uygulamalarından zarar gören, olumsuz etkilenen asker-bürokrat-aydın kesimin tepkisi 27 Mayıs hareketiyle noktalanmış ve siyasal iktidarlara karşı garantiler oluşturma çabalarına girişilmiştir. İleri bir demokratik çerçeve sunan 61 Anayasası, Anayasa Mahkemesi, TRT gibi pekçok önemli kurum, hemen hemen iktidarın etkisi dışına çıkarılmış ve siyasal iktidarlar üzerinde denetleyici işlevler kazandırılmıştır. Burjuvazinin ekonomide ölçüsüz egemenliğini sınırlamak için sosyal devlet, planlı kalkınma, toprak reformu, ekonomik ve demokratik hakları savunacak kitle örgütlerinin önü açılmış ve böylece ilerici hareketlerin savaşımları için, toplumsal meşruiyetin koşulları oluşturulmuştur.
1960’dan sonra YÖN hareketi, 1965’den sonra gelişen Milli Demokratik Devrim (MDD) ve 68 yılları gençlik hareketi, çalışmasını yurt dışında sürdürse de etkinliği olan TKP, TİP’le birlikte varlıklarını sürdüren diğer ilerici akımlardır. TİP-TKP ilişkileri farklı gelişir. TKP, sosyalist fikirlerin yayılmasında TİP’in yasal çalışmasına önem verdiği için, TİP lehine ülkedeki örgütlenme çalışmalarını sınırlamış, yurt dışındaki işçi ve öğrenciler arasında yoğunlaştırmıştır. 1968 hareketiyle yükselen düşünsel dalga akımının temsilcileriyle parti içinde ayrım noktalarını öne çıkararak, çatışan ilişkiler içine girilmiştir. TİP’in 68’den başlayarak SBKP etkisindeki kamplaşmaya 52
yönelmesinin de önemli rolü olmuş, 1964 yılındaki 1.Kongre’de bu hızla gelişerek doruğa çıkmıştır.1
M.A.Aybar TİP’e girdikten sonra, Türkiye’deki komünistler Parti’ye girmek gerektiği kararını verirler, ancak ilk yıllarda tevkifata uğramış, mahkum olmuş kişiler, harekete zarar verebileceklerini düşünerek dışında kalırlar, bir kesim ise aktif olarak parti üyesi olmadan dışardan desteklemeyi savunur.2 TKP, TİP’i ayrıca değerlendirmiş ve saptadığı politika, 1970’e doğru resmi politika haline gelmiştir. TİP içindeki komünistlerin hücreler oluşturması, TİP’e çengel atma veya TİP’i ele geçirme gibi komplocu politikası asla olmamıştır.3 (ek 1) Bu kulvarda TİP-TKP farklılığı belirgindir ve süreç dayanışmayı gerektirir. (ek 2) C.Kral’ın belirttiği gibi TKP, “Bundan sonra Türkiye’de işleri yapacak olan İşçi Partisi’dir, 15 milletvekili de çıkardı; öyleyse ben de kendimi zaten kızağa aldım, bundan sonra ne olacağı belli olmaz, belki de feshederim imajı” hiçbir zaman olmamıştır. Politikası:“TKP varlığını korumalı, ama bu politika da desteklenmelidir” biçimindedir.
TSİP’den bir gençlik grubu ayrılır ve GSB’yi kurarlar. Sonradan TKP’ye geçen bu grubun liderlerinden Selahattin Türokay: “Birinci TİP-TKP ilişkisi açısından söylenecek en önemli şey: ‘O dönem TKP yönetiminin, Türkiye İşçi Partisi’nin politikası ve çalışmalarına etkin destek verdiği biçimindedir’ diyor.
TKP gruplarında çalışmış işçiler vardır. TİP’te iken TKP varlığından haberdardır, ancak o dönemde görev TİP’e arka vermek, TİP’te çalışmaktır. Avrupa’ya partiden bazı kişiler gönderilip TKP ile birlikte çalışmanın yolları aranmış, 1970 yılında gerekli ilişkiler kurularak TKP içinde bir grup oluşturulmuş, bu grup aracılığıyla iki parti arasında çeşitli yayın ve dergi alışverişi yapılmış, TKP’den TİP’e maddi yardım sağlanmıştır. (ek 6)
TİP ve TKP İLİŞKİLERİ AÇISINDAN SONUÇ
1961’de TİP bir işçi partisi olarak kurulup, kendisini sosyalist aydınlarla birleştirince; iki tarafın da birbirlerine ihtiyaç duydukları tarihsel bir anda yapılan bu birlik, kısa sürede diğer toplumsal güçleri de kendi bünyesine çekmiştir. 1962’den sonra marksist sosyalist görüşlerini yazılı ve sözlü olarak açıklayan, toplumun gereksinmeleri doğrultusunda politika üreten bir Parti konumuna gelince; eski TKP’li kadrolar ve bizzat TKP, yasalda ortaya çıkan
54
bu varlığı korumak için özel bir titizlik göstermiştir. Z.Baştımar, bir yazısında “İlericiliğin ölçütü TİP’e karşı alınan tutumdur” diye ilan etmiş ve TİP’in yasal varlığını koruma konusunda soldaki insanlar sürekli uyarılmıştır. TKP’yi aramak için bir grup arkadaşı ile yurt dışına çıkan N.Akseymen’e benzer bir uyarı bizzat Z.Baştımar tarafından yapılmıştır. (ek 7) M.A.Aybar’ın, teorik olarak Marksizm’den esinlenen insanlar için tartışmalı olan, daha sonra red’e varan manevraları hep Parti’nin yasal varlığını koruma çabaları olarak algılanmış ve desteklenmiştir. M.A.Aybar’ın TKP üyeliği konusunda çelişkili ifadeler olmakla beraber, R.N.İleri’nin “Benim hücre sekreterimdi” yolunda bir beyanı vardır. M.A.Aybar, 1950 sonrasını değerlendirip, TİP Genel Başkanı olarak yeni bir dönem başlatır. Parti’yi güçlendirmek için eski TKP’li kadrolara başvururken, N.Sargın gibi kişileri Parti içinde yükseltip, kilit görevlere getirmekten çekinmezken, N.Sargın, B.Boran, S.Aren gibi kişileri desteklerken; bir taraftan da eski TKP’deki tartışmaların Parti içine taşınması, Parti içinde bir TKP oluşması konusunda sürekli tedirgin olmuş ve belirtiler karşısında şiddetle üzerine gitmiştir. 1966 Malatya Kongresi öncesi olayları, sonrasındaki parçalanma, M.A.Aybar’ın bu endişesi sonucunda ortaya çıkmış ve “Komünistlerin tasfiyesi” diye yorumlanan, tavır alınan gelişmelere neden olmuştur. M.A.Aybar’ın kuşkusu nedeniyle Şişli İlçesi etrafında toplanan komünistler Parti’den atılmaya teşebbüs edilmiştir. M.A.Aybar’ın kuşkusudur; ortada bir maddi delil yoktur, Parti tüzüğü açısından bir suç yoktur ve bunlar hep zorlamayla ortaya çıkartılmıştır. Parti’nin baskısı sonucu bir tarafa doğru iş kanalize edilmiş, M.A.Aybar’ın dediği onaylatılmaya çalışılmıştır. TKP’den gelen kadrolara karşı alınan tutum için “Z.Baştımar karşıtı kadrolardı, destek gördü
55
Aybar” denilebilir. Doğru da olabilir, ama ne olursa olsun, 1.TİP, TKP açısından desteklenen ve gelişmesinden özel olarak sonuçlar beklenen bir örgüttür. Z.Baştımar bu nedenle Türkiye’de hücreler kurmamış olabilir. Görülüyor ki TİP, TKP’ye rağmen ortaya çıkan bir örgüt değildir.
1973 TKP Atılım dönemi mimarlarından ve PB üyesi A.Meriç,* 12 Eylül sonrası TKP’de yaşanan yönetim değişikliğinde Parti dışına düştükten sonra Parti üyeleri için iki illegal kitapçık yayınlamıştır. “TKP’mizi Yükseltelim” isimli kitapçıktaki sava göre, TKP Dış Büro, TİP’i desteklemekte ve “yönetiminde tuttukları parti komitesi” 5 aracılığıyla kontrol etmektedir. (ek Z.Baştımar, 1962’de yurt dışında sosyalist ülke radyo redaksiyonlarında çalışan eski partililerden bir Dış Büro kurar, TKP Merkezi Dış Bürosu Birinci Sekreteri ünvanını 56
kullanmaya başlar ve Türkiye’deki komünistlere bu büroyla çalışmaları önerilir. O yıllar Parti’nin en saygın, en donanımlı, en sevilen ve Parti’yi Türkiye’de toparlayabilecek tartışmasız lider R.F.Baraner ve çevresi öneriyi geri çevirirler. Dış Büro’da çelişkilerin açığa çıkmasıyla, Z.Baştımar ve İ.Bilen büroyu tasfiye ederler ve Z.Baştımar, Yakup Demir adıyla TKP Merkez Komitesi Birinci Sekreteri sıfatını kullanmaya başlar.6 Bu kavga, 1965 yılında örgütsel olarak çözümlenir. İ.Bilen’le, Y.Demir işbaşında kalır, N.Hikmet dahil tüm öteki kadrolar tasfiye edilir; sosyalist ve kapitalist ülkelerde kendi hallerine terkedilirler
A.Atalay, TİP’in ortaya çıktığı tarihten itibaren TKP’nin destek verdiğini, güçlendiği zaman ülkedeki sınıf hareketinin güçlendiğine inandığı bir örgüt ve böyle bir ilişki ağının söz konusu olduğunu; yurt dışı bürosunda Parti’nin yönetimi ile temas kurma, TKP’lileştirme, TKP örgütleri kurma yönünde bir çaba olmadığını; bu dostluğun 1971’e kadar sürdüğünü; ortada hep, “Tamam, böyle gidiyor işler de, nasıl olacak da bu iş birleşecek ve bütünleşmeye doğru gidecek?” sorusunun olduğunu belirtiyor. (ek 11)
G.7.3.
Türkiye Komünist Partisi’ne tepki kongresi. 1977 seçimlerinden önce 24/27 Şubat 1977’de 1.Kongre’de B.Boran birliği, “Esas olan, kalıcı olan sınıf hareketidir. Örgütsel biçim değişebilir” diye tanımlamaktadır. Bu TKP’ye bir göndermedir. 1960’a kadar Türkiye’de sınıf hareketini TKP’nin temsil ettiğini ve artık sınıf hareketinin TİP tarafından temsil edildiği açıklanmaktadır. Bu
58
birliğin “TİP çatısı altında” olacağı anlamını içermektedir. 1977 seçimlerine bu yaklaşımla gidilir.5 A.Atalay’ın anımsattığı gibi B.Boran TKP üyesidir. O.Sakalsız, Kongre’nin TKP’nin tutumuna tepki kongresi olduğunu ve B.Boran’ın konuşmasında bunun görüldüğünü belirtiyor.6 A.Atalay: “Bir başarı elde ettiğimizde bunun uluslararası komünist hareketi ve ülkedeki TKP gibi sol kadrolarda etki yaratacağını, birliği TİP etrafında sağlayacağımıza inanıyorduk. Böyle bir inancımız vardı” diyor.
Y.Ünal, işçilerden, oradan buradan alınan aidatlarla ve parası olanlardan sonuna kadar alarak, iki üç seneyi zor geçirdiklerini belirtiyor. Bu arada Şişli’de cadde ortasında iki üniversiteli genç arkadaşları öldürülür. Cenazeler olaylı geçer ve ölümler başlar.7 Parti politika yapamaz hale gelmiştir.8 Seçim öncesi “TİP, TSİP, TKP ile eylem birliği yapalım” diye önerirler. B.Boran, Y.Ünal, Gündüz Mutluay, Orhan Silier, Nurdan Orpen eylem birliğinden yanadır. TKP ile TSİP de buna eğilimlidir. Ama Parti içinde diğerleri taraf olmamışlardır.
1. BÖLÜM: TKP’nin 1973 ATILIM DÖNEMİ
5-17 Haziran 1969’da Moskova’da 75 Komünist ve İşçi Partisi’nin katıldığı uluslararası Konferans’ın TKP açısından yaşamsal değeri vardır.1 Konferans sonrası TKP, 1973’de başlatacağı Atılım Dönemi için, Avrupa’da işçi ve öğrenciler arasındaki çalışmalarını hızlandıracaktır.
1970’lerde TİP kapatılmış, legal olanaklar tıkanmış, kimi yetenekli kadrolar yurt dışına çıkmış ve TKP yönetimi ile ilişkiye geçmiştir. Ülke koşullarını daha yakından tanımaktadırlar ve ülke içinde daha güçlü, yeni bağlantıları vardır. Ayrıca, dış göçler ve yurt dışındaki işçi birikimi yeni örgütlenme olanakları sağlamıştır. 1973’ten TİP ile birleşerek TBKP dönüşümüne dek geçen dönem, pek çok yönüyle, TKP’nin yeni bir diriliş dönemidir. TKP bağlamında bu süreç, birinci sekreter Y.Demir’in (Z.Baştımar) ölmesi ve yerine İ.Bilen’in Genel Sekreter olmasıyla eş zamanlı gelişir. 1974’de, bu sürece adını veren ya da adını bu süreçten alan Atılım, TKP MK yayın organı olarak yayına başlar. Bu sırada hazırlanan program taslağı, 1977 Parti Konferansı’nda onaylanıp, Ürün yayınları tarafından legal olarak basılır. 1977-1980 dönemi, bir bakıma, TKP tarihinin en hızlı gelişme dönemidir. Tüm illeri kapsayan parti örgütleri ya da parti görevlileri ağı kurulmuş, sendikal harekette parti etkinliği artmış, gençlik ve kadın hareketinde parti yandaşı güçlü örgütler oluşmuş, bunlar yığın savaşımlarının örgütlenmesinde önemli rol oynamışlardır. Politik kampanyalar örgütlenmiş, 141-142’nin kaldırılması, TKP’ye legal çalışma olanağının tanınması istemi yaygınlaştırılmış, bir dizi legal yayın organı çıkarılmıştır. 1973 Atılımı’nın o yıllarda yurt dışında biri Berlin, biri de Londra olmak üzere iki merkez
70
üzerinden örgütlenmesi olduğunu görüyoruz. Londra ve Berlin, o dönemde yurt dışında iki üs konumundadır. Uluslararası düzeyde ise dünya ortamı çok uygundur. Genel olarak solun yükseldiği bir dönemdir. Vietnam savaşı Amerikan yenilgisi ile sona ermiş, dünyanın bir çok yerinde yeni devrim odakları ortaya çıkmıştır. Dünya komünist hareketi Brejniyev doktrini ve domino teorilerinin söz konusu olduğu bir dönemde oldukça güçlü görünmektedir.2 (ek 1) Uluslararası durum son derece uygundur. Türkiye açısından da çok uygun bir dönemdir. 12 Mart gelmiştir ve özellikle devrimci, ihtilalci kesimleri budamış, onları hunharca katletmiştir ama, bir yandan da 1974 affı ile o birikim kendisini yeniden ifade edeceği koşullara hızla kavuşmuştur. (ek 2)
1.1. ATILIM’ın İLK YILLARI ve YURT DIŞI ÖRGÜTLER
1.1.1. BATI ALMANYA
Atılım dönemi öncesi, Z.Baştımar dönemi, TKP’nin en az bilinen dönemidir. (ek 1) Bu dönemi, Atılım Dönemi MK üyesi ve Marmara Yöre Sekreteri U.Oğuz, Avrupa’daki örgütlenme çalışmalarını; giderek Atılım dönemini hedefleyen yapılanmaları kendi yaşamı çerçevesinde anlatıyor. O dönemde, TİP’in Zonguldak’ta çıkan Sömürücüye Yumruk gazetesinin Stuttgart temsilciliğini yapmaktadır. TİP’ten başka arkadaşları da vardır ve amaçları TİP’i örgütlemek, tanıtmaktır. Daha geniş çalışma ortamı arayışlarında, ATTF diye bir kuruluş olduğunu duyarak oraya yönelirler.1 Bu arada Prag Baharı, Aleksandır Dubçek’in başını çektiği Çekoslavakya olayları yaşanır.2 U.Oğuz, Varşova Paktı ülkelerinin, özellikle Sovyetler Birliği, Polonya ve Macaristan’ın
71
olaya karşı göstermiş olduğu tepkiyi olumlu karşılar. TİP’in tavrını onaylamaz ve istifa eder.
U.Oğuz, TİP’in Sömürücüye Yumruk gazetesini dağıtırken, ATTF’nin, Stuttgart’taki örgüt üyeleriyle tanışma fırsatı bulur. 1969’da 25 yaşında, TİP’in karşısında ciddi bir örgüt arayışı içindedir. TKP’nin Durum Bültenleri, Yeni Çağ dergileri gibi yayın organları da, tek tük eline geçmektedir. Prag adresine “Sizinle görüşmek istiyorum. Ben şu şu şuyum, bana Yeni Çağ’ın geçmiş sayılarını gönderin” diye yazar ve: “Seninle şu gün, şu zamanda Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin başkenti Berlin’de Johannesshoff’da buluşalım. Hakkı Derin” imzalı bir telgraf alır; gider ve H.Derin’in Y.Demir yani Z.Baştımar olduğunu öğrenir. Daha önce bir ara Stuttgart’tan birkaç kişi ile (Orhan Hantal, Bozkurt Kantul) arabayla Berlin’e gider “Bir Türk bulur muyuz?” diye dolaşırlar, TKP’yi aramaktadırlar. Bu görüşmede kendisinden bir şey yapması istenmediği halde, Parti’yi örgütlemeye başlar, kendisini TKP’nin Stuttgart’daki yetkilisi gibi düşünür ve Yeni Çağ’a çağrışım yapsın diye 1970’de Çağımız diye 10 sayıya yakın bir dergi yayınlar. (ek 2)
Almanya’da Parti biçimleniyor. 12 Mart’ın savurduğu bu insanlar İngiltere ve Almanya’ya geçer ve TKP’ye çok ciddi güç verirler.3 M.Gür, Almanya’da çalışan Türk işçilerinin yetmişli yılların başında TKP’nin adını duymaya başladıklarını ve Bizim Radyo, Budapeşte ve Sofya Radyoları’nın TKP’nin işçiler arasında taraftar bulmasında etkili olduğunu;4 TKP’nin Leipzig’den Almanya ve Avrupa’ya yayılmasının; İ.Bilen’le bir konuşmasında “Ben zincirin ilk halkasıyım” diyen Mugaffer Erdoğan’la başladığını; 1960’lı yıllarda Batı Berlin’de Mugaffer Erdoğan’ın TKP’nin kilit adamı konumunda olduğunu ve Z.Baştımar’ın, Batı Berlin, Batı Almanya, Avrupa ve hatta Türkiye ile ilişkilerini onunla sürdürdüğünü, parti kararlarını, yayınlarını gidecekleri yere 72
onunla ulaştırdığını;5 Berlin’de ilk il komitesinin onunla kurulduğunu belirtmektedir.6
U.Oğuz bu süreç içinde artık TKP’lidir.7 Almanya’da ağırlıklı çalışmaya başlarlar. Örgüt birimi olarak bir araya gelmiyorlardır.8 Türkiye’deki fraksiyonlar da Almanya’ya taşınmaya başlar. Kavgalı toplantılar olur, kendilerini TİP’li de görmedikleri için, partinin yokluğu sıkıntı yaratmaktadır. Z.Baştımar, TKP’ye o güne kadar üye olanları teker teker bir araya getirmeye başlar ama, bu dönemde sağlığı hızla bozulur. Z.Baştımar’a eğitim konusunda yaptığı öneri kabul edilir.
Parti okulu. Parti okuluna üçerli gruplar halinde gidilmektedir. U.Oğuz, A..Durak ve Ahmet Mümker adlı genç bir kişinin katılımı ile üç kişilik bir grup, Sofya Sosyal Bilimler Akademisi’nde eğitime alınırlar. Sofya Üniversitesi’nden gelen öğretmenler dost ve arkadaşca davranırlar. Politik-Ekonomi, Parti Yapısı, Sosyal Psikoloji, SBKP Tarihi, Bulgaristan Komünist Partisi Tarihi gibi dersler okutulmaktadır.9 U.Oğuz, 1972’de Parti okulundadır. 1973 yıllarında babasının vefat ettiği haberini altı ay sonra alır. Berlin’e geçer, Z.Baştımar ile görüşür.10 1973 yılında Türkiye’ye döner ve örgütlenme amacıyla Zonguldak’a gider. Gebze’de bir fabrikada kaynakçı olarak işe başlar ve Berlin’den gelen çağrı üzerine, 1974 ilkbaharında geri döner.11
U.Oğuz’un Türkiye’den çağrılma nedeni MK’nin oluşturulması ve Parti Konferansı’nın toplanmasıdır. Alman Demokratik Cumhuriyeti başkenti Berlin’de Haus an der Spree’de, Parti misafirhanesinde İ.Bilen, (Marat) A.Saydan, M.Demir, A.Durak ile buluşurlar. İ.Bilen: “Parti gelişiyor. Örgütleneceğiz. Örgütleniyoruz” der.12 1974 Mart-Nisan ayındaki bu toplantıda Atılım’ın çıkışı da konuşulur. İ.Bilen, eskiden Karadeniz’de yerel Parti örgütü tarafından
73
basılmış Komünist adlı yerel bir gazete gösterir. Orada bulunanlardan A.Saydan, Marat, A.Durak ve M.Demir PB’yu oluştururlar.13 M.Gür, Ö.Tulgan, A.Otman o sırada MK üyeleridir. (ek 3) 1974’te tüzük ve program taslağı hazırlanır, özellikle Giriş ve Türkiye’nin Toplumsal Yapısı kısmında önemli değişiklikler PB’ya önerilir ve son şekliyle A.Saydan ilgilenir. Daha önce Türkiye Komünist Partisi’nin Sesi, Prag’da yayına başlamıştır. Z.Baştımar’ın ölümüne yaklaşım ilginçtir.
Fransa’ya gelip giderler. N.Akseymen’in TKP ile ilişki kurduğunu çok önce duymuştur. Bunların toplantılarına bir şekilde çağrılır ve bir iki tanesine de katılır. Bir taraftan FKP, bir taraftan TİP geleneği, ATTF yoluyla farkedilmiş olmalılar ki 1973 yılında bir kış günü ATTF’den tanıdığı birisi birgün Paris’e gelir ve kendisine birisi parti programı birisi parti tüzüğü olmak üzere iki metin verir ve şöyle der: “Bunlar taslaktır. Lütfen bunları bu gece al, şimdi bana bir şey söyleme oku, hakkında ne düşünüyorsun not et, yarın seninle görüşelim” der. Çok heyecanlanır, çünkü böyle bir şeyi seziyordur, ama daha çok İngiltere’deki arkadaşları kanalıyla gerçekleşeceği beklentisi içindedir. Düşünsel olarak çok yaklaşmıştır: “Bir namus borcudur; eğer sen de eşitlikten yanaysan, sosyalizmden yanaysan devlet bir düşmansa sende ona dost olmalısın” gibi, kendisini birazcık görevli hissetmektedir.1
74
Bütün bunlar, Atılım dönemine bir hazırlıktır. Hem Türkiye’de, hem Avrupa’da örgütlenme başlamıştır. Avrupa’ya çok sayıda Türk işçisi gelince orada örgütlenmeye karar vermiştir Parti. Çünkü, Sovyetler Birliği 1970’te, kendisine komşu olan bütün ülkelerdeki komünist partileri canlandırma kararı almıştır. Fransa’da o sırada kaçak işçilerle birlikte 80 bin Türk işçisi çalışmaktadır. Şimdi, Türk işçisi ile çalışmayı, Türk komünistleri TKP’li olarak mı, FKP üyesi olarak mı yapacaklardır? (ek 1) TKP sempatizan ve üyelerinin sayısı artmaya başlayınca, FKP rahatsız olur ve Komintern döneminden kalma ilkeyi hatırlatır ve: “Siz ileri gittiniz, bu kadar çalışmayın” yaklaşımı içindedirler. Bir hayli Atılım gazetesi gelmekte ve birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi dağıtılmaktadır. Bundan hoşnut değillerdir. Bir defa Atılım’ı toplatırlar.2 İl komitesi biri eski TİP’li, birisi de genç bir öğrenci olmak üzere üç kişiden oluşur. N.Alpay il sekreteridir. Daha sonra da işçiler girer. Sonra FKP bünyesinde çıkmakta olan gazeteyi çıkarmaya başlarlar. İl seketerleri Genel Sekreterlerin bir altındaki kişilerle görüşmektedirler. Bu nedenle iki-üç ayda bir A.Saydan Paris’e gelir. Bir gelişinde de MK’ye seçildiğini ve TKP’nin Konya Konferansına katılacağını bildirir. (ek 2)
1.1.3. İNGİLTERE’de ÖRGÜTLENME
N.Akseymen ve eşi M.Akseymen, 12 Mart öncesi kendi olanakları ile 8 Ocak 1971’de Paris üzerinden Londra’ya gitmek zorunda kalırlar. N.Akseymen daha önceden TKP üyesi olmuştur. Yine kendi çabaları ile iş bulurlar. Bir taraftandan eğitimlerini sürdürmekte ve İTÖF’ün çalışmalarına katılmaktadırlar. (ek 1) Önce İTİB’i, daha sonra Londra İşçi Birliği’ni kurarlar. (ek 2) 1977 yılına kadar MK üyesi olan yurt dışına 1972 yılının Eylül ayında çıkan
75
A.Aşut’un, N. Akseymen ve eşi Türkiye’den yakın arkadaşlarıdır.1 A.Aşut İTİB’in, TKP’nin İngiltere’deki yan örgütü olduğunu; Türkiye’den İngiltere’ye gelen öğrenci ve işçilerin dil, iş, barınma sorunlarına yardımcı olduğunu; Londra’nın kuzeyinde, Stoke Newington’da üç katlı bir evin, örgüt merkezi gibi kullanıldığını ve öteki örgüt üyeleriyle bu binada bir çeşit komün yaşamı sürdürdüğünü; N.Akseymen ile eşinin, daha lüks bir semtte evleri olduğunu anlatmaktadır. İTİB, ATTF’ye de üye olur (ek 3) ve İşçinin Sesi gazetesi çıkar. (ek 4) A.Aşut, gazetede çalışmaya başlar. Parti sempatizanlarının ideolojik eğitimiyle ilgilenir.2 Geniş katılımlı konferans ve eğitim seminerleri düzenlenir.3 Yeni arkadaşlarla tanışmaları, Parti sürecine katılmaları açısından yararlı olur. A.Aşut, “N.Akseymen’in örgütçü yeteneğini ve TİP içinde deneyim kazanmış kadroların bu başarıdaki payını belirtmem gerekir” diyor.4 1974’de N.Akseymen görevli olarak Türkiye’ye gider. (ek 5)
H.Yurtsever, 1974’de Parti’ye üye olur ve kısa sürede İngiltere Parti Komitesi üyeliğine getirilir.5 1974 yılında N.Akseymen ile eşi Moskova’daki Parti okuluna eğitime giderler. (ek 6) Ingiltere Parti Komitesi sekreterliğine Sahir Bekel getirilir. H.Yurtsever, İngiltere’deki Parti kesiminin daha sonra TKP içindeki etkisinin biraz da bu ekibin tabandan aldığı güçle ilgili olduğunu belirtiyor. (ek 7) (TKP’nin yurt dışı örgütleri, MK’nin altında il komitesi gibi örgütlenmektedir. İngiltere Komitesi Ingiltere’deki örgütlerin üst örgütlenmesi gibi bir komitedir.) M.Akseymen, Sovyet üst kademelerinde İ.Bilen’e karşı bir tepki olduğunu, (ek ve bununla ilgili iki olayı anlatıyor. (ek 9) N.Akseymen’in annesinin ölümü ile ilgili olarak da TKP’nin tutumunu; (ek 10) devrimlere yaklaşımı açısından da SBKP’yi eleştiriyor. (ek 11) N.Alpay, baştan beri ayrı bir örgüt gibi, parasını, matbaasını, gazetesini kendi olanaklarıyla
76
gerçekleştiren İngiltere örgütünün, havayı koklamışlar açısından ilginç olduğunu; son derece canlı, devrimci, tutkulu ve hırslı bir hava estiğini belirtiyor. (ek 12)
İ.Bilen’in Genel Sekreterliğe gelişi. A.Aşut, yurt dışına çıktığı sırada Parti Genel Sekreteri Z.Baştımar’dır. TKP üst yönetimiyle ilk görüşme 1974’de Eylül ayında Berlin’de gerçekleşir. A.Aşut, 10.Dünya Gençlik Festivali’ne İngiltere’den kalabalık bir grupla katılmıştır. Genel Sekreter’le görüşeceği söylendiğinde, Z.Baştımar’la karşılaşacağını düşünmüş ve çok heyecanlanmıştır. Z.Baştımar’ın onun gönlünde özel bir yeri vardır. 1960’larda Yenigün Yayınları’ndan çıkan Çehov çevirilerinden tanımaktadır. 51 TKP Tevkifatı davasındaki savunması da onu çok etkilemiş ve Londra’da Yeni Çağ dergilerindeki yazılarını okuma olanağı bulmuştur. Z.Baştımar hem hemşehrisi hem de değerli bir entellektüeldir. (ek 1)
İ.Bilen’nin adı Yeni Çağ Dergisi’nde öne çıkarılıyor. A.Aşut, bu efsane insan’la karşılaşacağını düşünerek heyecanı artarken bir sürprizle karşılaşır. Kendisini Z.Baştımar yerine İ.Bilen kabul edecektir. İ.Bilen’in o sıradaki resmi sıfatı TKP Politbüro üyesi’dir. Ancak, adı Parti yayınlarında, özellikle Yeni Çağ dergisinde bilinçli biçimde öne çıkarılmaktadır. “İ.Bilen Genel Sekreter olmadığı halde neden onun adı Z.Baştımar’dan daha çok öne çıkarılıyor?” diye kendi kendine sorgular ve bulabildiği yanıt, İ.Bilen’in, TKP’nin yaşayan en eski üyesi olması nedeniyle, Parti’nin kendisine ayrıcalık tanımasıdır. İ.Bilen, 1920’lerden beri TKP üyesidir ve yaşına duyulan saygıdan dolayı adı öne çıkarılıyor olabilir.1 İ.Bilen, kendisine Z.Baştımar ile ilgili düşüncesini sorduğunda A.Aşut: “Gerçekten görevini yürütemeyecek kadar hastaysa, doktor raporuyla saptanır ve Parti organlarında görüşülüp bir karara varılır” diye yanıtlar. (ek 2) A.Aşut, İ.Bilen’in Genel
77
Sekreter oluşunu bir çeşit milat saydığını, Parti tarihini M.Suphi, E.Nejat, S.Hacıoğlu, R.F.Baraner ve kendi ile sınırlı tuttuğunu2 “Parti içinde Ş.Hüsnü ve Z.Baştımar’ın adını duymaya tahammülü yoktu” diye belirtiyor.3
A.Aşut, İ.Bilen’in 73 Atılım’ındaki büyük katkısının da yadsınamayacağını; partiye büyük bir dinamizm kazandırdığını; TKP’nin yurt içi ve yurt dışında çok etkin bir konuma geldiğini; parti örgütünün büyüdüğü ve üye sayısının arttığını; ancak bu hızlı büyümenin, yeni sorunları beraberinde getirdiğini; genişleme ve yeni üye yazımında aşırılığa kaçıldığını; parti yandaşı, destekçisi, sempatizanı olabilecek iyi niyetli insanların, hiç gereği yokken Parti üyesi yapıldığını ve Faşizm koşullarında bu deneyimsiz kadroların, istemeyerek de olsa Parti’ye zarar verdiklerini; 12 Eylül sonrası yenilen ağır darbede, bu yanlış kadro politikasının önemli rolü olduğunu; “Parti’yi büyütelim” derken, illegal koşullarda üye yazma normlarının göz ardı edildiğini ve pahalıya mal olduğunu eklemektedir. A.Aşut, İ.Bilen’in partililerin parti hücresinde yer almalarını istemesini ve kitle örgütlerinde çalışmanın parti örgütünde çalışmaktan farklı olduğu yaklaşımını da eleştirmektedir
1976 1Mayıs’ı TKP’ye yönelmede belirleyici olur. O.Baydar, TKP'ye herkesin “akmasında” 1976’da TKP’nin öncülüğünde olduğu herşeyinden belli bir 1 Mayıs gerçekleştiğini; Türkiye’nin ilk defa böyle bir hareket gördüğünü;2 A.Meriç ile tanıştıklarını, kendilerini onun TKP’ye aldığını belirtiyor. 1977’de TKP’li olan, yayın çalışmalarını TKP’nin legal dergilerinde, Politika gazetesinde sürdüren O.Baydar, TSİP ve TKP’nin bağdaşamaması, Sol Birlik içinde yer almamasının bir program meselesi gibi göründüğünü, o nedenin de var olduğunu; TSİP’in daha klasik, sınıf mücadelesi öne çıkan programdan yana olduğunu, TKP’nin o tarihlerde bu noktaya ikinci derecede yer verdiğini; ama TSİP ile TKP’nin hiçbir zaman aynı kapta kaynayamadıklarını; TSIP’in: “Enternasyonalizm’se, bende enternasyonalistlik yok, doğru. Işçi sınıfı çizgisiyse, tamam işçi sınıfı çizgisi. TKP'yi tanımaksa ve Sovyetler'e sonsuz sempati ve bağlılık ise bende alası var. Yurt içinde daha iyi kadrolarım, daha geniş ayaklarım var. O zaman niye ben değilim” iddiası içinde olduğunu belirtiyor.3
TBKP Tezleri’nde, TKP'nin 1973’ten sonra ülkede örgütlenme kararıyla birlikte öncülük savını, diğer marksist parti ve çevrelere karşı ileri
80
sürmesinin antipati ile karşılandığı belirtiliyor. Tezler’in yazılmasında önemli rol oynayan Z.Dicleli 1970'lerde Türkiye'de TKP, TİP, TSİP ve başka grupların varolduğunu ve herbirinin sol hareketin kendi etrafında örgütlenmesini istediklerini4 ve “Siz öncülük iddiasında bulunuyorsunuz” konusunda, hepsinin aynı iddiada bulunduğunu; bunun Türkiye’nin sosyo-politik yapısıyla, siyaset kültürüyle ilgili bir sorun olduğunu vurguluyor.5
Atılım kararı alındığında TİP ileri gelenleri ile ilişki kuruluyor. Kimi söyleşilerde 73 Atılımı başlangıcında özellikle Birinci TİP yöneticilerine katılma çağrısı yapıldığı belirtilmiştir. A.Aşut’la yapılan söyleşide, iki parti arasında ciddi bir güven sorunu yaşandığını (ek 4) ve başlangıçtan beri bundan korktuğunu; uyarılarının dikkate alınmadığını ve bu nedenle 1980 faşist darbesine değin TİP ile TKP arasında birlik sağlanamadığını vurguluyor.6 A.Aşut’un, Türkiye’ye dönüşü, Türkiye’de MK üyeliğinden alınışı çok ilginç (ek 5) Daha sonra itibarı iade ediliyor ve bu bilgiyi kendisine yine Aydan Bulutgil* getiriyor. MK’ye bağlı olarak CHP’li Sol Kanat milletvekilleri ile ilişkileri yürütme görevinin verildiği bildiriliyor.
DİPNOTLAR. 1.1. TKP’nin 1973 ATILIM DÖNEMİ. 1. a.g.4 toplantı, s.105-207, Ürün Ya., 16, İst., 2. SSCB’nin kendini korumak üzere Afganistan ve çeper ülkelerde komünistleri desteklemelerini, Domino oyunundan çıkarak Batı’lı ülkelerin (Demirperde gibi) Domino teorileri diye adlandırması. N.B.
1.1.1. ALMANYA’da ÖRGÜTLENME. 1. Metin Gür. TKP’nin Avrupa Yılları, s. 45. Günizi
Yayın., İst., Kasım, 2000. “ATTF’nin TKP’leşmesinde, ...özellikle Federal Almanya’da güçlenmesinde en önemli rolü oynayan Yeni Çağ Dergisi olmuştur. Yeni Çağ, Prag’da 32 dilde yayınlanan, TKP’nin girişimiyle Türkçe’si 1964’te çıkmaya başlayan Barış ve Sosyalizm Problemleri Dergisi idi.”
2. Gür, a.g.e., s.46,48. ATTF’nin 2.Genel Kurulu 13 12 1969’da Batı Berlin’de toplanır. Çekoslavakya olayları ATTF içinde de tartışma ve gruplaşmalara neden olur. Z.Baştımar’ın isteği doğrultusunda gerçekleşen seçimde M.Gür Genel Başkanlığa getirilir. O sırada henüz
81
TKP üyesi değildir ama TKP tercihini ondan yana koymuştur. Türkiye’den yeni gelmiştir. TİP’lidir ve aktif çalışmaktadır.
3. U.Oğuz, 12 Mart’tan sonra Zonguldak’a gider ve TKP’nin örgütlenmesine çaba göstermeleri için tanıdıkları, TİP’den arkadaşları ile konuşur. Onlara o ara yayınlanan Yurdun Sesi ve Durum Bültenleri’nden götürür, ‘örgütlenmesini yapalım’ diye adresini verir. 4,5. Gür. a.g.e., s.48,57.
6. Gür. a.g.e., s.99. “Mugaffer Erdoğan, beş kişiden oluşan bu il komitesinde işçi olarak sadece kendisinin olduğunu, ötekilerden üçünün Türkiye’den burslu öğrenci olduklarını belirtiyor. Bunlardan biri daha sonra politbüro üyesi oldu. Merkez komitesi toplantılarında hiç konuşmaz sürekli not tutardı. Adı konulmamıştı ama Bilen’in yardımcısı olarak görev yapıyordu. Türkiye’den varlıklı bir aileden gelen bu görevli, sosyalist sistemin çöküşünden ve TKP’nin kapatılmasından sonra, geçmişlerinden pişmanlık duyduklarını, utandıklarını söyleyenler arasında yer aldı.” (Bu kişi Alp Öymen’dir. N.B)
7. U.Oğuz: ”İki üç gün Johannesshoff’da kaldım. ...SED’in, Sosyalist Birlik Partisi’nin misafirhanesi idi. Sonra Dış İşleri Bakanlığı’nın misafirhanesi oldu. Biz sonra oradan Bellşifre’ye gitmeye başladık. İlk defa biyografimi Parti’ye, Zeki Baştımar’a verdim. Parti’nin geleceğini konuştuk.”
8. U.Oğuz: “M.Demir’le, Ömer veya A.Durak’la, M.Gür’le Parti’li olduğumuzu tahmin ediyoruz ama bir araya gelmiyoruz. Böyle bir yasağımız var. Çünkü parti örgütü kurulmuyor. Herkes tek tek partili, herkes tek tek Demir yoldaşla görüşüyor.”
9. U.Oğuz, daha önce Sofya’da herkese isim verildiğini, Z.Baştımar’ın “Senin solun kayası gibi bir insan olmanı isterim. Sana Solkaya diyelim, ismini sen seç” dediğini ve Naci ismini seçtiğini Parti adının önce Naci Solkaya olduğunu, sonradan İ.Bilen’in isimleri değiştirdiğini belirtiyor.
10. U.Oğuz, Z.Baştımar’ın gelişmelerin çok iyi olduğunu, Parti’ye yeni üyeler kazanıldığını; Parti okulu bittiği zaman Türkiye’ye gitmeyi de düşünmek gerektiğini; sağlık durumunun kötüleşmesi nedeniyle parti yönetiminde değişiklik olabileceğini; Sofya’ya bir yoldaşlarının geleceğini belirtir.
11. U.Oğuz: “Parti üst yönetiminde örgütlenme başlamıştır. Marat yönetimdedir, ancak Genel Sekreter değildir. Z.Baştımar’ın adından söz edilmemektedir, kısa sürede çok şey değişmiştir.“ Tekrar Almanya’ya Stutgart’a gider, iş kayıtlarını yaptırır, iş bulup, başladıktan hemen sonra Berlin’e gider.
12. 4. U.Oğuz, Z.Baştımar’dan sonra kendisinin de dahil olduğu bazı kişilere “Yakupçu” denerek ayrılık yaratıldığını, bazılarının uzaklaştırıldığını; Mugaffer Erdoğan’ın ilişkisinin dondurularak pasifize edildiğini; kendisine arkasında ATTF örgütü bulunduğu ve Baden Wurtenberk Güney Bölge sekreteri olduğu için dokunmayı pek göze alamadıklarını düşünüyor, ve: “Normalin üzerinde çalışıyorum. Kaç ilde örgüt kurmuşum. ATTF’nin bir kongresi olduğu zaman dört-beş otobüs insan götürüyorum, ta Köln’lere, Frankfurt’lara, nerelere. Almanya’da dört-beş otobüs doldurmak, her babayiğidin harcı değildir” diyor.
82
13. Gür. a.g.e., s.98. “1973’de Bilen genel sekreter olunca ilk işi Şiğo ve Yelkenci’yi politbüro üyesi yapmak oldu. Bu düzenleme ile politbüro üyesi dörde çıkmıştı. Mugaffer Erdoğan, ‘Ben, Bilen’in genel sekreter oluşunu desteklemedim. Batı Berlin’de, Bilen’in sekreter olacağı sözü partililer arasında dolaşırken, bu konuyu kendi arkadaşlarımız arasında konuştuk. Onlara Bilen ciddi bir insan değil, ondan genel sekreter olmaz, dedim. Oradakilerden biri, bu söylediklerimi gidip Bilen’e anlatmış. Bundan sonra Bilen bana, kendisine karşı olduğum için görev vermedi. Ali Durak ve Mustafa Demir’i Bilen kendisine benzetmişti. Bunları kendine benzettiği için, bir de Berlin’de elle tutulacak kimse olmayınca onları politbüro üyesi yaptı.”
1.1.2. FRANSA’da ÖRGÜTLENME. 1.N.Alpay:“ O gece tabii büyük bir heyecenla o programı okudum, hatmettim. Tüzüğü de okudum ve başta Türkçe’sinin kötülüğü olmak üzere, bir takım şeylere itiraz ettim. Hatırladığım kadarıyla, biraz reformist buldum programı. Türkiye’deki koşullara göre sanki daha uzatıyordu, geveliyordu, net değildi. Eleştiri ve önerilerimi yazdım. Sonra o insan bana: ‘Doğru buluyorsan, katılıyorsan bunlara, üyemiz ol’ dedi. O sırada, Fransa’da başka da üyeleri yok. Yurt dışı bitmiş. ... en son atılmışlar, 64 olabilir atıldıkları tarih, ...sonra orada TKP’ye bağlı hiç kimse olmamış.”
2. N.Alpay: “ Kızdık tabii, gazetesini niye toplatıyorsun ki? Tamam, üye olmasınlar TKP’ye senin partine üye olsunlar; peki Fransızca bilmeyenler, nasıl FKP üyesi olacaklar? İşte orada seksiyon dedikleri şeyleri kuruyorlar. Oturma ve çalışma yerine göre örgütleniyorlar. İspanyollar, Türkler bütün işçiler, bu esasa göre değil, dil esasına göre kurulmuş seksiyonlar halinde örgütleniyor, eli mahkum, birbirlerini ancak öyle anlıyorlar, bir de legal koşullardaki bir partinin, üç kişilik hücrelere ihtiyacı yok. Hücre orada 15 kişiden oluşuyor.”
1.1.3. İNGİLTERE’de ÖRGÜTLENME. 1. A.Aşut, 1968 yılında TİP’in MYK üyesiyken, N.Akseymen, TİP’in gençlik örgütü konumundaki SGÖ’nün Genel Sekreteridir. 12 Mart darbesi TİP’in öngörüsü doğrultusunda sola karşı yapılmıştır. Tutuklanması an meselesidir. Darbe sonrası M.Akseymen’in dayısının Ankara’daki evinde bir süre kalır. Bir ara M.Akseymen, İngiltere’den Türkiye’ye gelir, yurt dışına çıkması ve savaşımı orada sürdürmesinin daha doğru olacağını söyler, öneri N. Akseymen’den geliyordur. ... sonra Merih’le birlikte uçakla Londra’ya giderler.
2. A.Aşut, İTÖF’ün Öğrenci Gençlik, İngiltere İlerici Kadınlar Birliği’nin Emekçi Kadın adlı aylık gazetelerinin kuruluşunda ve yönetiminde görev alır.
3. A.Aşut: “İTİB, Türkiye’den İngiltere’ye gelenlerin toplumsal yapısından kaynaklanan sınırlı üye sayısına karşın, örgüt disiplini ve ideolojik donanımı açısından, Avrupa’daki en etkin örgütlerdendir.”
4. A.Aşut, TKP’nin İngiltere’deki il komitesi’nde N.Akseymen, M. Akseymen, Adnan Bucak, A.Bulutgil, Cavlı Çulfaz, Bedir Aydemir, Sahir Bekel ve A.Aşut vardır. Parti’nin ayrıca kadın ve gençlik birimlerini oluştururlar. Gençlik biriminin sorumlusu İTÖF Başkanı olan A.Bucak, kadın biriminin Akgül Baylav’dır.
5. H.Yurtsever, 1973 Sonbahar’ında İngiltere’ye gittiğini; 12 Mart sonrasında Türkiye’den gelen insanların, özellikle öğrencilerin İTİP’te öbeklenmeye başladıklarını; ekibin başkanının
83
da N.Akseymen olduğunu; sonradan TKP’nin İngiltere kadrosunu oluşturan ve TKP’nin yaşamında önemli olan insanların, o günden örgütlenmeye başladıklarını; N.Akseymen’in daha o tarihlerde TKP ile bağlantısını kurmuş ve TKP’nin yöneticilerinden biri konumuna gelmiş olduğunu belirtiyor.
1.A.Aşut, İ.Bilen’in Genel Sekreterliğe hazırladığını görür. Özel görüşmede Z.Baştımar’la görüşmek istediğini söylediğinde İ.Bilen: “Hasta, bunamış. Parti mührünü vermiyor, kasayı teslim etmiyor. Böyle bir sıkıntımız var” der. Bu değişimin normal yollarla olması gerekmez mi? sorusuna net yanıt alamaz.
2. A.Aşut: “Yoldaş! Siz bir yandan TKP’nin 60 yıllık şanlı tarihinden söz ediyor, Partimiz 60 yıldır yaşıyor, savaşıyor diyorsunuz, ama topu topu birkaç kişinin adını anıyorsunuz. Ben hesap ettim, andığınız kişilerle partinin yaşı birkaç yılı geçmiyor! Nerede altmış yıllık tarihimiz?”
3. A.Aşut: “İ.Bilen’in sonraki yıllarda, İşçinin Sesi”nin kafakol ilişkileriyle, kendisine muhalif saydığı yoldaşları harcamaya kalkması, beni hep düşündürmüştür...Bilen yoldaşın komplocu yanı vardı ve bu yönüyle kendisine çok benzeyen N.Akseymen’le iyi anlaşıyordu. Yaşından ve tarihsel kişiliğinden beklemediğim bir davranışdı. Bu insani zaafları beni çok şaşırtmıştır.”
1.1.4 TKP’NİN TÜRKİYE’de ÖRGÜTLENME KARARI ve TEPKİLER. 1. O.Baydar: “İçimiz soğudu, arkadan bir şeyler döndürülüyor, prensibine katılmıyoruz o işin, hem ahlaki tarafı var, hem politik olarak yanlış geliyor. TSİP'den istifa ederek ayrıldık. İkinci TİP'in, TKP'ye bakışı daha sertti. TSİP'in rekonstrüksiyon mu, revizyon mu R diye adlandırılan grubundan daha sertti. Oraya gitmek de sözkonusu değildi. TKP'li olduk, dilekçelerimizi yazdık.”
2. O.Baydar: “Yıllardır olmamış bir şey, işçiler var. Bizim bir saplantımız, enternasyonalizm ise, diğeri de işçi. İşçilerin olduğu yer iyidir. ...özeleştirilerimizde hep, işçi yok partilerde diye yaptığımızdan, birden o kadar işçiyi görünce; bir de o zaman TKP Maden-Iş ve DISK'i epeyce ele geçirmişti, bu da çekici oldu. 1Mayıs 1976 herkesi TKP'ye çeken bir faktördü.”
3. O.Baydar: “Genç kadro var, bir sürü kadro var yurt içinde, daha sonra büyük bölümü TKP'ye geldi Bu çekişme, her zaman var oldu. Tanınmak için neler yapılmadı. Sovyet ateşeleriyle ilişki, Bulgar ateşeleriyle dolaylı ilişki kuruldu. Geldi, gelmedi, tanıdılar, bizi tanımadılar. Böyle çocukça tarafı vardır. Dünya Komünist Hareketi’nin tanıdığı Parti olma olayında, hakettiğine inanan TSİP, hiçbir zaman tanınmış Parti olamadı. TKP ile de bu yüzden, bir araya gelme imkanları, psikolojik boyutlarda yoktu.”
4. Z.Dicleli: “TKP öncülük iddiasında bulunmasaydı da farklı olacak değildi. ...70'lerde ki yaklaşım da dahil birlik falan sahteydi, hiçbiri gerçek değildi, kendi hegemonyasına almak istiyordu; TIP'liler bizi, biz onları almak istiyorduk.”
5. Z.Dicleli: “TIP, TSIP, TKP arasında 70’lerdeki 80'lerin başındaki anlaşmazlığın temelinde ...Sovyetler'in kabul ettiği tek parti olma, öncülükden kastedilen oydu. ...mücadele içinde yüzbinlerce işçi, emekçi yok ki onun öncülüğü olsun.”
6. A.Aşut: “TİP’lilerle kırıcı bir polemiğe girmeyelim. TKP’deki arkadaşların çoğu o ocaktan geliyor... İdeolojik ve politik olarak çok yakınız birbirimize. Arkadaşlarımız bu mücadeleyi 84
Türkiye’de yürütüyor, biz yurt dışında...ülkenin koşullarını daha birebir yaşıyorlar. Biz ise biraz daha dışardan bakıyoruz. ...eleştirilerimizde daha ölçülü, dikkatli olmalıyız.”
* Aydan Bulutgil de sözlü tarih çalışmasına katılmayı ısrarlarıma karşın kabul etmemiştir.
1.2. İLK YILLARIN ÖRGÜTLENME YAKLAŞIMI ve SORUNLAR
1.2.1. İNGİLTERE
1975 sonunda N.Akseymen ve eşi; sonraki yılın sonunda H.Yurtsever eğitime gider. Bu dönemde eğitim için Sovyetler Birliği’ne gönderilen ilk ekiptir. (ek 1) Wimpy örgütlenmesi ve grevi Ingiltere Parti örgütlenmesine işçi temeli kazandırır ve yığın ilişkileri sağlar. (ek 2) Ama, 1974 Kıbrıs çıkartması ile Parti Komitesi’nin işi zorlaşır.1 Ulusçu duygular içindeki kitle, TKP’nin “Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinin yanlış olduğu, elini çekmesi gerektiği” biçimindeki politikasını hazmedemez.2
Yerel örgütlerin eylemliliklerinde yerel özerklik. H.Yurtsever, yerel örgütlerin kendi eylemliliklerinde karar verebilmelerinin önemli bir özellik olduğunu, örgütlere canlılık, dinamizm kazandırdığını;3 Bolşevik Partisi’nin özelliklerinden bir tanesi olarak saymak gerektiğini belirtiyor.4 (ek 3)
Atılım kararı ve İ.Bilen’in tarihsel rolü. H.Yurtsever, karar aşamasında İ.Bilen’in cüretkar bir iş yaptığını, uzun yıllar sessiz sedasız yurt dışı konsolosluğu gibi kalan TKP’yi Atılım dönemine sokan, düğmeye basanın İ.Bilen olduğunu ve Türkiye’de, ciddi hiçbir örgütlenmenin bulunmadığını, SBKP’nin yarım onayı bulunduğunu; Sovyetler Birliği ve dünya komünist hareketinin Türkiye’den savaşkan, devrim yapacak bir parti istemediğini; Türkiye temsilciliğinin olması, barışı, Sovyetlerle dostluğu savunarak kendini ortaya koymasının istendiğini vurguluyor.5 (ek 4)
85
1.2.2 KADROLARDA DOKU UYUŞMAZLIĞI ve SORUNLAR
H.Yurtsever, Atılım’ın bir önemli yanının da toplumdan gelen, köklerden gelen bir dinamizmin söz konusu olduğunu; bu kararlılıkla dinamizm ve uluslararası konjonktür birleşirse, bundan ciddi bir komünist partisi çıkabilir diye düşündüklerini1 ve 12 Eylül’e kadar aşağı yukarı bütün dönem içinde önemli bir çelişki yaşandığını; yurt dışında ve yurt içinde partiye girenlerin, TKP’nin yeni yükselişini farkeden, erken konum alan ve Atılım’ın başında “istim arkadan gelsin” denen dönemde, Parti’nin önemli noktalarına gelenlerin, kişisel ve ekipsel yeteneklerinden bağımsız olarak, TKP’de bir anda çok büyüyecek bir hareketin başına geçtiklerini; bunun daha sonra, aşağıdan gelen dinamizmle, onun süzgeçinden geçerek yeni bir kadrolaşma çıkmasını da önlediğini ve suyun, süzgecin başında yetenekleri, çok da fazla bu işi kaldırmaya müsait olmayan bir ekip kurduklarını belirtiyor ve: “Şimdi burada daha subjektif şeylere de girilebilir ama, ben onlara fazla girmiyorum. Ekipler, gruplar, klikler, bunlardan bir tanesi sonra TKP’nin o dönemdeki tarihinde önemli oldu : Partizan kliği anlamında bir şey” diye açıklıyor.
H.Yurtsever, sosyolojik olarak Türkiye toplumunun o döneme kadar yarattığı devrimci komünist birikimle; TKP’nin yurt dışından başlayan Atılım ve kadrolaşması arasında bir doku uyuşmazlığı olduğunu; bunun hep yaşandığını ve Atılım döneminde, o söylediği genel tarifleri temsil eden Partizan kliğinin, kendi iç hiyerarşisi, iç disiplini olan, iç toplantılarını sürekli olarak devam ettiren bir ekip olduğunu; likidasyon sürecinin de bu ekibin eliyle yapıldığını vurguluyor.
GSB, TKP’ye katılıyor. (ek 1) H.Yurtsever, TKP’nin örgütsel yapısının zayıflığına karşın, farklı yöntemler, belki de kliksel nedenlerle bu grupların
86
alındığını ve en yetişkin kadroların Parti dışında bırakılıp, daha az yeteneklilerin “örgütsel ve yönetsel” yöntemlerle Parti’de yükseltilmesi gibi, eritilmesine çalışıldığını; ideolojik bir etkinlikle bütünlenmediği için, böyle bir eritmenin de olamadığını ve partinin bir klikler cenneti haline geldiğini; bir süre sonra iyi niyetle, klikçilik yapmamak üzere gelenlerin de, yine eski klikçiliğe dönmek zorunda kaldıklarını anlatıyor.
“TKP’nin en önemli sorunu ideolojiktir” H.Yurtsever, Sovyetler Birliği’ndeki eğitimi sonrasında Türkiye’ye gelir. TKP’nin en önemli sorununun ideolojik olduğunu, bu kadar büyük bir hareketi, bu kadar küçük bir beynin karşılayamayacağını (ek 2) ve ortalıktaki eklektik programla, hiçbir soruna net yanıt verilemediğini;2 Parti’nin Türkiye’de kanıyla, canıyla varlık olamadığını ve programın pratikte yaşanmadığı için akademik, teorik kaldığını, (ek 3) cüretle trajedinin ilişkisinin burada kurulabilineceğini belirtiyor: “O cüretli iş, eğer kendisini sağlıklı bir şeye kavuşturacak taze, dinç, ideolojik, kadrosal enerjiyle beslenebilseydi, farklı olurdu. Olamadığı zaman ise, sonuçları kötü, bedeli fazla oldu. Eklektik, ideolojik karmaşa yaşandı TKP’de. Ne yapacağını bilemez hale geldi.”
H.Yurtsever, 12 Eylül öncesi dönemde TKP de dahil bütün Türkiye solunun, gittikçe yükselen bir ortamda, o günkü Parti içi tartışmada kullandıkları kavramla “devrimci durum ortamında” Türkiye’de devrimci durumun gerçekten yaşandığını; ama Parti’nin ne yapacağını bilmediğini, ne yapacağını bilmemenin “politikada tıkanıklık” anlamına geldiğini; Parti’nin tıkandığını ve 12 Eylül yenilgisinin, tıkanmış bir Parti’nin, tıkanmış bir Türkiye solunun, kendini zayıf düşürdüğü bir dönemde o birikime, mücadelenin yükseklik düzeyine oranlı olmayacak kadar sessiz bir şekilde yenilginin geldiğini ve 12 Eylül’de savaşmadan yenilindiğini savunuyor.3 87
İki Genel Sekreter’in tarihsel konumu. M.Akseymen, iki genel sekreterin konumunu örgütsel ve ideolojik yaklaşım açısından ele alıyor.4 H.Yurtsever’in, İ.Bilen ve Z.Baştımar’ın Atılım öncesindeki rolüne ilişkin söylediklerini ise, “tarihi kişiler yapar” noktasından değil; Marksist anlayışla, “tarihsel koşullar olgunlaşıyor ve bunları uygulayacak özneler de toplumdan çıkıyor” ya da “belli tarihsel roller, belli insanları öne çıkartıyor” biçiminde algılamak gerekiyor.5 Z.Baştımar, o günkü Sovyet politikasına uygun bir TKP Genel Sekreteridir. Sovyetler Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gereği olarak TKP’nin kenarda tutulması, yurt dışında kalması, bürodan öteye faaliyet göstermemesi gerekmekte ve Z.Baştımar, bu tarihsel role uygun kişi olarak yer almaktadır. TKP o dönemde sonrakinden çok daha fazla, SBKP’deki masalar tarafından yönlendirilmiş ve 1973’e yaklaşırken, Z.Baştımar, SBKP’nin Türkiye’de TKP’yi canlandırma kararını da uygulamaya başlamıştır.6 (ek 4) İ.Bilen ise bu tarihsel fırsatı, TKP’nin bilinen biraz da SBKP tarafından çizilmiş kalıplarını zorlayarak, kabuğunu kırmaya çalışarak denemiştir. Belgelerle kanıtlamak olanaksız, ama yaşayanlar hissetmiştir. (ek 5) Atılım öncesi eski TİP’lilerle ilişkiler kurulmuş, A.Bulutgil’in, Y.Ünal ve B.Boran’la çeşitli görüşmeleri sonucu, “onların bu yeni TKP Atılımı’na katılmak gibi bir konumları olmadığı” ortaya çıktığında, İ.Bilen yönetimindeki TKP, kendi yolunda devam etmeye karar vermiştir. (ek 6) 1974’de ana gündem maddesi, “illegal ve savaşkan bir komünist partisini, Türkiye’de yeniden varetmektir.” İzlenen politikanın önemi ise, birleşecek güçlerden bir tarafın henüz varedilmek sürecini yaşaması; parti yaklaşımının farklı olmasıdır. (ek 7) 88
TSİP’le son yıllardaki görüşmelerin ilkesizliği. H.Yurtsever, 1978’de TSİP’le ilişkilerde görevlendirilmiş, Ç.Anadol sonra Yalçın Yusufoğlu’nun da katıldığı toplantılar yapılmıştır.7 TKP’yi temsilen TSİP’lilerin karşısında karmaşık ve ilkesiz bir politikayı götürmek zorunda kalmış, uygulamakta zorlanmıştır. (ek Parti içinde İ.Bilen başta olmak üzere, daha sonra Işçinin Sesi olarak ortaya çıkan ekip ve Marmara yöre sekreterliği, A.Bulutgil, A.Meriç gibi kesimler, TİP ve TSİP ile birleşmeye sıcak bakmamakta;8 bunu bir manevra olanağı olarak kullanmak isteyenler ise, ilkeli davranmamaktadır. H.Yurtsever, İngiltere ekibinden A.Aşut’un, 1976’dan sonraki dönemde, bu söylediği tutarlılığa belki de en uygun davranan kişi olduğunu ve TİP’le birleşmeyi baştan beri, sonuna kadar savunduğunu belirtiyor.9
1.2.3.TÜRKİYE’de İLK ÖRGÜTLENME ÇALIŞMALARI
Atılım dönemi Türkiye ayağının ilk kurucusu, herkesin tartışmasız kabul ettiği A.Meriç, Parti içinde önemli bir rol üstlenmiştir. (ek 1) T.M.Öztürkoğlu, Z.Baştımar’ın hasta olduğunu ve İ.Bilen’le, yeni MK ve PB’nun söz konusu olduğunu; doğrudan üye olma ve ciddi olarak partileşmeye gidildiğini belirtiyor. (ek 2) O sırada T.M.Öztürkoğlu, 4. Levent’te 1972 yılında girdiği Unirak firmasından ayrılır ve profesyonel olarak Parti’de çalışmaya başlar. A.Meriç, yurt dışında bir toplantıya katılır, (ek 3) ikinci sohbette İ.Bilen, yapılan görüşmenin PB toplantısı olduğunu söyler, böylece PB üyesi olduğunu öğrenir.1
1973-1977 yılları arasında Atılım hareketi. Başlangıçta PB çalışmaları büyük ölçüde, Türkiye’den gelen tek kişi olarak A.Meriç’in PB’daki kişilere Türkiye’yi anlatma ve daha çok sohbet toplantıları niteliğindedir. Uzun bir
89
süre İ.Bilen’in Genel Sekreterliği, Atılım’ın yayınından sonra da ilan edilmez, PB’nun bir üyesi olarak gösterilir ve ancak Parti ülkede örgütlenmeye, bir varlık göstermeye başladıktan sonra, İ.Bilen’in Genel Sekreterliği duyurulur.2 Üye sayısı da ilginçtir
A.Meriç ve I.T
İP Eminönü İlçesi’nde Partizan Grubu. 1968’de birkaç fraksiyonun birbirini yediği yıllarda Istanbul’da Eminönü İlçesi’nde bir olay yaşanır. Partizan Dergisi etrafında toplanan ve Fatih İlçede de var olan Partizan Grubu, Emek İP yönetimine karşıdır. O ara TIP’in son kongresinden sonra eski il yönetimleri eski grupların elinde olduğu için, yeni yönetim çizgisinde il yönetimleri oluşturulur. A.Meriç, il yönetimine atanır. İl yönetimi Genel Merkez çizgisinde ilçe yönetimlerini atamaya çalışır. Sonra kongrelerde gerçek yöneticiler seçilecektir. Eminönü ilçeye de atama yapılır, fakat Partizan Grubu yeni atanan yöneticileri kabul etmez. Eski yönetim “Buraya sahibiz, çünkü biz kongreyle geldik” tavrı içindedir. Il yönetimi kararı uygulamak üzere fiilen onları ilçeden atmaya karar verir. Bu ekibin başında A.Meriç vardır. (ek 5)1.2.4.TÜRK
İYE’DE ÖRGÜTLENME ÇALIŞMALARININ İLK YILLARIPartizan Grubu, TKP’ye kat
ılma kararı aldığında, A.Meriç TKP’ye girmiştir. G.Dinçer, A.Meriç’in Atılım döneminin Türkiye’deki ilk atanan PB üyesi olarak onlarla grup pazarlığı ettiğini ama, grupları ve tek tek kişileri katmadan da Atılım döneminin olamayacağını; daha çok, tek tek kişilerin katıldığını ve Emek hareketinin hiçbir zaman, birlikteliğini sürdüren, hiyerarşisi olan bir grup olmadığını vurguluyor. (ek 1) IBM’de çalışan90
G.Dinçer, Elektrik Mühendisleri Odas
ı’nda da daha aktif olmaya başlar ve Istanbul yönetimine seçilir. Parti’ye üye olur ve kadın hareketini yaratmak üzere görevlendirilir.1 Kendisinin dışında iki üç kişi daha vardır. Bunlardan biri de Şeyda Talu’dur. İlerici Kadınlar Derneği’ni kurma sürecinde, DISK’te de atılım yapılması gerekmektedir. Boğaziçi Üniversitesi’nde yarı-zamanlı olarak Bilgisayar dersi vermekte ve IBM’den çıktıktan sonra İlbank’ın bir Bilgisayar firmasında çalışmaktadır. İşinden ayrılır ve Maden-İş Eğitim Dairesi’nde çalışmaya başlar.2 Bu süreçte yığın hareketleri sorumlularından bir MK oluşturulur. T.M.Öztürkoğlu, Partizan grubunun Parti’ye A.Meriç tarafından değil, kendi ilişkileri belki V.Sarısözen aracılığı ile girdiklerini düşünüyor. (ek 2) A.Meriç’in yurt dışında kalma nedenini ve gerekliliğini de açıklıyor. (ek 3)G.Dinçer, MK toplant
ılarına gittiğinde, en azından 15-20 kişi gibi bir yaşlılar kuşağı bulacağını düşünürken, A.Pehlivanyan ve İ.Bilen dışında, kendileri vardır. Baskının sonucu ülkede TKP’yi etkili olacak bir düzeyde var edememişlerse de, hiç olmazsa yurt dışında varolan bir hareket olduğu için, teori bilgisi, deney güçlülüğü ve bilge yöneticilerin de varolduğunu zannetmektedir. (ek 4)1.2.5. 1977 KONYA KONFERANSI
1977 y
ılı başında Moskova’da “Konya Konferansı” adı ile bir toplantı yapılır. (ek 1) Konferans’a her bir sendikadan, yönetici veya uzman olarak çalışanlardan, kadın, gençlik ve öğretmen hareketinden, teknik elemanlardan ikişer kişi, ayrıca yöreleri temsil edenler; SBKP’den de MK üyesi, partiler dış ilişkiler sorumlusu V.Zagladin katılır. (ek 2) İlk kez geniş bir partili grubu bir araya gelir. Konya Konferansı’nda MK üyesi olarak koopte edilmiş olanlar91
aras
ında, üstlendiği görevi bilmeyenler vardır. A.Meriç, bu yaklaşımı iki nedene dayandırıyor. Biri kişileri yeterince tanımamaları, diğeri böyle bir sorumlulukla karşılaştıklarında nasıl karşılayacakları konusunda kuşkuları olmasıdır.1 Ayrıca, bu Konferans ile ilgili olarak kardeş partilerin tereddütü vardır.2 U.Oğuz, önce MK’nin genişletilmesi, ancak üyelerinin Konferans’ta açıklanmaması kararınının alındığını; 5-6 kişi olarak kendilerini bildiklerini ama, diğerlerinin kim olduğunu bilmediklerini belirtiyor.3 N.Alpay, Ulusal Demokratik Cephe’nin Konferans’ta gruplar halinde tartıştığı konulardan birisi olduğunu (ek 3) ve MK ile program çalışmalarını anlatıyor. (ek 4,5)Konya Konferans
ı’nda İ.Bilen ile V.Zagladin. TİP-TKP ilişkileri açısından önemli bir sorun SBKP MK veya içindeki bir kesimin, TKP’nin Atılım yıllarının başından beri, “Türkiye’de işçi sınıfı partileri birden fazladır, bunlardan biri de TİP’tir” demesi ve bunu önemli ölçüde TKP’ye empoze etmesidir. Bu Konferans toplantısında V.Zagladin ile İ.Bilen arasında ilginç bir tartışma olur. Konferans konuşmasında V.Zagladin, TİP ve TSİP’i kastederek Türkiye’de işçi sınıfı partilerinin varlığından sözeder; V.Zagladin’den sonra I.Bilen: “Türkiye’de işçi sınıfı partileri yoktur. Türkiye’de işçi sınıfının bir tane Partisi vardır” diyerek bu politikaya karşı çıkar.4 (ek 6) N.Alpay, Sovyetlerin TKP ve Türkiye’deki sosyalistler konusunda tek ses tek fikir olmadıklarını belirtiyor. (ek 7) İ.C.Şenoğuz Konferans öncesi 1977 yılında kooptasyonla MK’ne üye olarak alınır. Moskova’ya yakın, vaktiyle Stalin’in kaldığı Daça olduğunu söyledikleri eski bir binada yapılan bu toplantıya Belçika’dan katılır. V.Zagladin’in diğer sosyalist partilerle ilgili sözlerini hatırlamıyor ama, Sovyetler’in Türkiye92
sorumlular
ından Bogdanov’un 1979’da TİP’le, TSİP’le birliğin gerektiğini teşvik edici sözlerini hatırlıyor. 5D
2. H.Yurtsever: “Bir yandan geni
3. H.Yurtsever: “Belki Merkez’in yeterince güçlü olamamas
4. H.Yurtsever: “Rosa Luksemburg, Lenin’le tart
5. H.Yurtsever, bu ortam içinde,
İPNOTLAR. 1.2.1. İNGİLTERE. 1. “M.Akseymen: “1974 yılında Moskova’ya gitme sırasında Kıbrıs’ın işgali oldu. Orada da şunu belirtmeliyim ki, İngiltere’de Kıbrıs’lı Rum’larla yaşayan bizler, Kıbrıs’ın işgaline ilk gününden karşı çıktık. ‘Ordumuz girdi’ diyen işçiler de vardı. Bunun üzerine, ‘Tamam kurtardı ise çıksın. Ama niye çıkmadı’ diyor ve sorunlar yaşıyorduk.” ş yığın ilişkilerimiz vardı, bunları korumak istiyorduk, bir yandan da doğru bir çizgiyi, TKP’nin o günkü çizgisini savunmaya devam etmek zorundaydık. Bu zor bir işti, zaman zaman büyük sorunlar yarattı. O kitle içinden çeşitli güçlerle karşı karşıya gelmemizi getirdi, ama bir ödün verilmeden, görüşlerin ayrıntılı bir şekilde anlatılması yönünde bir çaba göstererek, bir yandan da yığın ilişkilerini sıklaştırarak bu dönemi aştık. Doğru görüşlerin zor dönemlerde bile iyi bir çalışmayla, belki eskisine göre bazı yerlerde daralmalara uğramak olsa bile, kitlenin tamamını ilerleterek çıkılmasının mümkün olduğunu göstermesi bakımından önemli bir deneyimdi.” ı, eşgüdüm ve koordinasyonu yeterince sağlayamamasından da kaynaklanıyordu bu ama, Türkiye’de ve yurt dışındaki örgütler, Atılım’ın faaliyet alanı ve konularıyla ilgili kararları alıyor, uyguluyor, inisiyatif gösterebiliyorlardı. Ne zaman ki, Merkezi Yönetim örgütsel hiyerarşi kesin bir şekilde sağlanmış ve Parti içindeki görüşlerden bir tanesi kesin iktidar olmuştur, canlılık da azalmaya başlamıştır.” ışmalarında ‘Sizin Parti modeliniz Merkez Komitesi’nin aktif olduğu onun dışındaki örgütlerin hepsinin koyun gibi buna uyduğu bir organizmadır’ diye eleştirdiğinde, Lenin’in buna verdiği yanıt aşağı yukarı: ‘Tam tersine biraz da bizim merkezimizin zayıflığından dolayı Rusya’daki yoldaşlarımız her gün yüzlerce karar verip bunu uygulamak durumunda kalıyorlar ve bu bizim sağlıklı bir yönümüzdür’ biçimindedir. İ.Bilen’in cüretkar bir iş yaptığını; H.Erdal’ın yayınını kaynak göstererek, ilk PB oluşumunda raslantıların rol oynadığını; örneğin bir gün bir buluşmaya gelmesi gereken kişinin yerine başkasının geldiğini ve onun PB üyesi olduğunu, karikatürize edilecek bir şey gibi gözükmesine karşın, oradaki cüreti gösterdiğini vurguluyor.1.2.2 KADROLARDA DOKU UYU
ŞMAZLIĞI ve SORUNLAR. 1. H.Yurtsever: “Bizim TKP’ye katılışımız, TKP misyonuna bakışımız böyleydi. Devrimci bir parti çıkar, illegal, komünist, enternasyonalist, o dönemde Sovyetler Birliğine bağlılığın kod ismi buydu. Enternasyonalist bir parti ortaya çıkar biçimindeydi. Kısmen de böyle oldu.”93
2. H.Yurtsever: “At
3. H.Yurtsever: “78’de Kahraman Mara
4. M.Akseymen: “
5. H.Yurtsever: “64’den 74’e on y
6. H.Yurtsever: “Bir sosyolojik ya da siyasi gerçek, belli tarihsel dönemin rollerini oynayanlar, al
7. H.Yurtsever, TSiP’lilerin:
8. H.Yurtsever: “TKP’yi, TIP’le, TSIP’le birle
9. H.Yurtsever: “Bana göre yanl
ılım öncesi dönemde, I.Bilen’de ‘cüret’ dediğim olay da odur. Bir program yapılmış, biraz FKP’nin ileri demokratik düzeninden, biraz kapitalist olmayan kalkınma yolu teorilerinden, o günkü Sovyet modasına uygun, eklektik bir program...” ş’ta sıkıyönetim ilan edildi. Izmir’de Ege yöneticisi idim. Bir otomobilde toplandık beş yoldaş, ertesi gün illegal koşullarda 30.000 kişiyi sokağa çıkardık. Organizasyonu TKP yapmıştı. Böyle, anında cevap verebilecek bir ilişki vardı.” Şimdi, 1974’e kadar olan hava ile, Bilen yoldaş başa geldikten sonraki havayı özetleyerek şöyle vermek istiyorum. Y.Demir döneminin kilit konusu cephe idi. Bilen yoldaş döneminin kilit konusu Parti idi. Y.Demir döneminin örgütlenme tarzı tekten ilişkilerdi. Bilen yoldaş örgüt istiyordu. Bilen yoldaşın örgütlenme tarzının odağında Hücre vardı. Bu ayrımTKP’nin Sesi ve Bizim Radyo ayırımına da oturuyordu. 1974’te Bilen yoldaş iyice Parti’de öne çıktı.” ıl, bu on yıl içinde TKP ne yaptı?...bence: ‘Bir şey yapmadı.’ Yurt dışındaki komünistler toparlanamamış, uygun çalışma yapılmamış; TİP’i desteklemek dışında hiçbir varlık göstermemiş, Türkiye’de örgütlenmemiştir...bana göre likidasyonun sürdüğü bir dönemdir. Bunun ne kadarı Z.Baştımar’a fatura edilir? Orasını doğrusu çok bilmiyorum.” ışanlar, yeni tarihsel dönemin rollerinde aynı etkinliği gösteremezler. Z.Baştımar yaşasaydı TKP Atılımı farklı yaşanacak, I.Bilen’in oynadığı cesur, cüretkar rolü oynamıyacaktı.” “Türkiye’de işçi sınıfı partileri vardır, biz de bu partilerden bir tanesiyiz, işte başka ülkelerde de örnekler yaşanıyor. Bu birliğe birlikte gidebiliriz. Bizim görüşlerimiz şunlardır. Eğer siz de katılıyorsanız, bu birlik sürecini başlatalım” diye net bir görüşü savunduklarını belirtiyor. ştirme arayışları ve süreçleri aslında TKP’yi likide etme arayışları ve süreçleridir. Bunu iddia olmaktan çıkartıp gerçeklik yapan ise bizzat yaşanan şeylerdir. Tek başına buna bağlamak doğru olmaz ama sonunda TKP ile TIP’in birleştiği süreç kendisini adım adım eritip buharlaştırmıştır. Birleştikçe erimişler, likide olmuşlardır.” ıştı ama ilkeli bir tutumdu. Parti içindeki önemli bir kesimin tutumu, A.Aşut’la aynı görüşü paylaşmalarına rağmen; hiçbir zaman ilkeli, cesur bir şekilde savunmamalarıdır. Daha çok manevralarla, Sovyetler Birliği’nin dayatmalarıyla, pazarlıklarla sürdürmüşlerdir. Bu süreç öyle yaşanmıştır ki, birleşme yanlıları da birbirine güvenemez hale gelmiş ve güven bunalımının, güven kaybının baştan olduğu bir birleşme süreci yaşanmıştır.”1.2.3.TÜRK
İYE’de İLK ÖRGÜTLENME ÇALIŞMALARI ve A.MERİÇ 1. H.Erdal, Ats.16, ”ılımı nasıl yaptık? 1973-1977. İ.Bilen’in sekreterliğini yaptığı, radyo yayınlarına bakan bir parti grubu ve ülkede bir parti grubu vardı, sekreteri bendim. Yurt dışında iki gruplaşma ve sorumluları vardı. İ.Bilen’in redaksiyon sekreterliğine ek olarak ikinci görevi bu grupların94
genel koordinatörlü
2, 3. H.Erdal, a.g.y., s.16, 18. ”1 May
ğüydü. Gerçek anlamda bir otorite, yukarıdan aşağı örgütlenme politikası yoktu.” ıs 1976’da Türkiye’de TKP üyesi toplam sayısı 50’nin altındaydı. 1977 Konferansı’na gittiğimizde 120 ...Eylül 1977’de bu sayı 200 civarına yükselmişti.”1.2.4.TÜRK
2. G.Dinçer, A.Meriç DISK’e Genel Sekreter Yard
İYE’DE ÖRGÜTLENME ÇALIŞMALARININ İLK YILLARI. 1. G.Dinçer, o süreçte kendi olanakları ile seyahat eder. Avrupa’da çıkan son Marksist kitapları, o zamanlar Portekiz Komünist Partisi ve Franco sonrası dönemde Ispanya Komünist Partisi’nin yeniden yeryüzüne çıkma faaliyetleri sırasında çıkan yayınlarını; Batı ve Sovyet teorisyenlerinin kitaplarını alıp gelir ve tartışırlar. ımcısı olmuş, İbrahim Güzelce Almanya’dan dönmüş; DISK ve bağlı sendikaları canlandırma görevi gündeme gelmiştir.1.2.5. KONYA KONFERANSI.
3. U.O
4. H.Yurtsever: “Bilen yönetimi T
5.
* Feridun Aks
1,2. H.Erdal, a.g.y., s.18,16. “TKP’nin kalıcı, sürekli yönetimi olup olmadığımıza hem kendi güvenimiz yoktu, hem kardeş partilerin tereddütü vardı. Bazı kardeş partilerin üst düzey yöneticileri 1977 Konferansı’nın Türkiye’deki tüm komünistlerin toplantısı olamayacağını açıkça söylediler. ...buna hepimiz, TKP’yi yeniden kurmanın kararlılığı içinde tepki de gösterdik.” ğuz, Moskova’dan Berline, Berlin’den Ouvlın’a geçtiklerini, Alman yoldaşların onları otomobillere bindirerek, Berlin’in biraz dışında göl kenarındaki August Bebel Haus’a götürdüklerini ve MK üyelerinin tümünü ilk defa orada tanıdıklarını, bir iki toplantı yaptıklarını anlatıyor. İP-TSİP konusunda baştan, kimilerine göre sekter, bana göre doğru politika izleyerek TKP’yi varetmiştir. ...İ.Bilen’in varlığına rağmen, Partizan ekibinin çeşitli dönemlerde TİP’le, TSİP’le birlik konusunda farklı tutumlar geliştirmeğe çalıştığını biliyoruz.” İ.C.Şenoğuz, Konferans’a 40-50 civarında kişinin katıldığını, katılanlardan hatırladıkları ise: İ.Bilen, A.Pehlivanyan, A.Durak, M.Demir, A.Otman, N.Akseymen, S.Coşkun, Ertan Uyar, G.Dinçer, F.Aksın,* N.Devrim, A.Demirci, Güray Tekin Öz, T.M.Öztürkoğlu, A.Bulutgil, Ş.Yıldız, M.Salmanoğlu... SBKP ve Demokratik Alman Komünist Partisi’nden temsilcilerin bulunduğunu; değişik konularda komisyon çalışmaları yapıldığını; ekonomik sorunlarla ilgili bir komisyonda olduğunu ve komisyonda G.Dinçer, F.Aksın, M.Demir’in bulunduğunu hatırlıyor. ın, tez çalışması kapsamındaki sözlü tarih çalışmasına o sıradaki yayıncılık çalışmasındaki yoğunluğu nedeniyle katılamamış; ancak kitap çıktığı takdirde katkıda bulunmak istediğini belirtmiştir.95
1.3. PART
İZAN GRUBU ve TÜRKİYE SOSYALİST MÜCADELE BİRLİĞİ1.3.1. PART
İZAN GRUBU YURT DIŞINA ÇIKIYORPartizan Grubu, TKP’ye kat
ılmak üzere V.Sarısözen’i Avrupa’ya gönderme kararı alır. (ek 1) 1973 yılı Eylül ayında, bunun sağlaması için İ.C.Şenoğuz’u Belçika’ya gönderir. İ.C.Şenoğuz, 12 Mart öncesi İstanbul İktisat Fakültesi’nde 25-30 kişilik bir grupla “Çekirdek Grubu” adı altında ciddi bir çalışma içine girmiştir1 ve 12 Mart sonrası açılan “Türkiye Gizli Komünist Partisi Davası” sanığı olarak aranmaktadır. Kendisi ve arkadaşları davaya MİT’in onların ismini vermesi sonucu katılmıştır. Dava daha sonra düzmece olarak değerlendirilmiştir.2 (ek 2) Partizan Grubu’ndan birçok arkadaşı bu davanın sanığıdır ama, bir çoğu gizlilik koşullarında yaşamakta, 12 Mart’a karşı gizli bildiriler çıkararak dağıtmakta, işçiler arasında örgütlenme çalışmalarını sürdürmekte ve geldikleri nokta açısından artık TKP’yi aramaktadırlar. (ek 3) Bu dönemde İ.C.Şenoğuz, Belçika’ya geçer. Oradaki Türkiye’li göçmen işçilerin çoğu kaçak işçi konumundadır ve Hüseyin Çelik isimli TİP kökenli birinin kurduğu İşçi Birliği ile ilişkiye girer. N.Yağcı ile de yazışmaktadır. (ek 4) V.Sarısözen Belçika’ya geldikten sonra, İ.C.Şenoğuz, büyük bir mağazada işçi olarak çalışır ve politik etkinliğini daha çok Türkiye’li göçmen işçiler arasında, İşçi Birliği çerçevesinde sürdürür. 1974 yılında Almanya’dan PB üyesi A.Durak onlarla ilişki kurar.3 (ek 5)TKP Belçika’da örgütleniyor.
V.Sarısözen Belçika’ya gelince henüz TKP’ye üye olmadıkları sırada İ.C.Şenoğuz’a görevini yaptığını, isterse Türkiye’ye dönebileceğini söylerse de, o orada bir süre daha kalmasının uygun olacağını belirtir ve parti üyesi olduktan sonra ilk işi V.Sarısözen’in sekreterliğinde Belçika’da il örgütünü kurmak olur.4 1-1,5 yıl sonra96
V.Sar
ısözen Almanya’ya çağrılır. İ.C.Şenoğuz, Belçika Parti örgütünün başına geçer. (ek 6) 1977’de Hollanda sorumluluğunu da üstlenir. (ek 7)At
ılım döneminde Parti’nin Gençlik Bürosu Sekreteri, Partizan Grubu’nun önemli kişilerinden MK üyesi A.Demirci, Partizan sözcüğünün bir an silahlı devrim çağrışımı yapsa da, köklü bir şekilde bu anlamdan uzak durduklarını vurguluyor.5 Türkiye’deki siyasal mücadelede Marksist alanı örgütsüz diye düşündüklerini; burayı derleyip toparlayıp biçim kazandıracak siyasi önderliğin, öncülüğün bir parti olması gerekliliğini, bir siyasi görev olarak önlerine koyduklarını (ek
A.Meriç ile görü
şme ve TKP kapılarının açılması. Partizan Grubu TKP içinde bir araya gelmeden, A.Meriç ile görüşülmüştür. Henüz af çıkmadan A.Meriç’in farklı bir konumda olduğunu öğrenmişlerdir. A.Meriç’le ilk randevuyu A.Demirci alır ve ilk görüşmeyi yapar. TKP ile ilgili yaklaşımlarını uygun bir dille iletir. O da benzer yaklaşımlar içindedir. Arkadaşlarının yurt dışındaki paralel ilişkileri, A.Meriç ile ilişkileri, S.Çoşkun’un katılımıyla devam eder, derken TKP’nin bütün kapıları onlara açılır. (ek 10) 1975 yılı başlarında,97
A.Demirci N.Ya
1.4. KADRONUN
İDEOLOJİK EĞİTİMİNDE PARTİ OKULU1977 Haziran’
ında on kişilik bir grupla Ö.Ağın Moskova’daki Parti okuluna gider. Uzun bir süre sonra Türkiye’den giden, ilk kez Türkçe eğitim gören grupdur. (ek 1) SBKP Bilimler Akademisi’ne bağlı bu okula parti üyeleri üç ve altı aylık, bir yıllık eğitim için gönderilirler. A.Demirci de, 1978’de üç aylık bir eğitim için gider.1 (ek 2) Tartışılan konulardan biri Avrupa Komünizmi’dir.2 Sovyetler Birliği’ndeki günlük yaşamı da irdeler. (ek 3) Okul süreci, dünya komünist hareketini tanıma açısından, objektif bir deney olur. Olumlu ve olumsuz olarak etkilenenler vardır.3 Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri’ne geziler yapılmıştır.4 İ.C.Şenoğuz, 20-21 kişiden oluşan98
grubun Parti Komitesi Sekreteri’dir.5 Komite, üç asil bir yedek üyeden olu
G.Dinçer, Parti Okulunda e
şmakta, herkes Parti ismi ile tanınmaktadır. Eğitim süresi altı aydır. (ek 4) Dersleri ve çevirileri yetersiz bulur. Sosyalist ekonomi kuralları ile ilgili anlatılanlar anlamlı gelmemektedir. (ek 6) İ.C.Şenoğuz, 1979 Nisan ayında eğitimi tamamlandıktan sonra, A.Meriç Parti Okulu’na gelirken ikamet ettiği Belçika’ya dönmeden doğrudan Türkiye’ye dönmesini istediği için, ailesine uğramadan Türkiye’ye dönmüş ve Karadeniz Yöre Sekreterliği görevini üstlenmiştir. ğitime katılan diğer arkadaşları ile birlikte akademisyenlerin görüş ayrılıkları ve tartışmalarından çok etkilenmiştir. (ek 7)1.5. ATILIM DÖNEM
İNDE TÜRKİYE’de ÖRGÜTLENME ÇALIŞMALARI1.5.1. E
ĞİTİM YOLU ile BAĞIMSIZ SENDİKALARLA İLİŞKİLERKonya Konferans’
ı sonrası MK ve PB üyeleri belirlenmiş, Türkiye’de örgütlenme ön sırada yer almış, Parti’ye daha önce alınanlar da çalışmalara başlamışlardır. (ek 1) Meslek Odaları dışında TÜTED kurulur ve G.Dinçer kurucusu olur. Ayrıca Maden-Iş eğitim dairesinde çalışmaktadır. Bu arada bağımsız işkolu sendikaları ile ilişkiler gelişmektedir.1 Yapı-Sen Kongresi’nde DİSK’e katılma kararı aldırtılır. O sırada Garanti Bankası’nın, Garanti-Sen diye bir sendikası vardır. Yapı-Sen kanalıyla o sendikayla ilişki kurulur. Yapı-Sen ve Garanti-Sen’e eğitime gidilir. (ek 2) Diğer illerin yığın örgütleri, sendikalarındaki kadın üyelere Parti kanalıyla ulaşmak için yardım ve destek istenmekte, kadın örgütlenmesi de hızla gelişmektedir.Birlik-Dayan
ışma örgütleri kuruluyor. TÖS’den sonra TÖB-DER kurulmuştur. Çeşitli örgütlerden TSIP’li, TIP’li öğretmenler, bu arada TKP99
e
ğilimli öğretmenler grubu oluşturulur. Adına da Birlik ve Dayanışma denir. TÖB-DER’e tam egemen olamaz ama en güçlü grup haline gelir. TİP ve TSIP’li öğretmenler, bu gruba karşı o günlerde ideolojik olarak karşı oldukları çizgideki diğer öğretmen gruplarıyla örgüt kongrelerine Kutsal İttifak olarak adlandırılan bir ittifakla çıkarlar. Kırsal kesimde de örgütlenmeye gidilir. Köy-Koop’lar ve Halkevleri canlandırılır. (ek 3) CHP milletvekilleri arasında da sempatizanlar çoğalır.2 Yurt dışında yapılan MK toplantılarına yılda bir ya da iki kere gidilmekte, Türkiye’de de ayrı MK toplantıları yapılmamaktadır. G.Dinçer, MK üyesi olarak alanı ile ilgili konularda önce yurt içinde doğrudan A.Meriç’le ilişki kurmaktadır. A.Meriç, yurt dışında görevlendirilince yeni işbölümü ile önce A.Bulutgil örgütlerden, N.Yağcı yığın örgütlerinden sorumlu olur. Kadın hareketinden sorumlu MK üyesi olduğu için PB ile ilişkilerini N.Yağcı ile sürdürür ve ikili toplantılar yaparlar.1.5.2. BURSA’da ÖRGÜTLENME
U.O
ğuz, Konya Konferansı’ndan sonra Türkiye’ye yerleşen tek MK üyesidir. Bursa’ya il Komitesi Sekreteri olarak gider. Parti’nin 11 üyesi vardır. İşçi ağırlıklı bir yer olduğu için daha çok işçilerden oluşan bir il komitesi oluşturur. Üyelerden fabrikalardaki olanaklar hakkında bilgi alır ve bir fabrikada işe girer. Çevre açısından bir legalite kazanması gerekmektedir. Örgütlenme yoğunluğu nedeniyle birkaç ay sonra işten çıkar. Daha önce de bir işten atılma olayı yaşar. (ek 4)Bursa
İl Komitesi’ndeki görevinden ayrıldığında, yerine bir arkadaşı gelir ve Bursa’dan ayrıldığında üye sayısı 150’nin üzerindedir. Bunlar parti örgütünde, yani hücrelerinde varolanlardır. Fabrika ve semtlerdeki hücre100
üyelerinin çevresinde say
ısını bilemediği, o zamanlar binlerle ifade edilen bir sempatizan çevresi vardır. Baskı olanakları yetersiz olduğu için bir At’ılımı sekiz on kişi elden ele dolaştırarak okur. Çünkü sayıya yetişemiyorlar ve kendileri çoğaltıyorlardır. Bir kısmı ise İngiltere’de ince pelur kağıda basılmakta, postayla iletilmektedir. Teknolojik yetersizlik nedeniyle onları kamufle ederek, kitap ve Kuran kaplarının arasında taşırlar. Daha sonra kendi olanaklarıyla geliştirdikleri ciddi profesyonel matbaaları olur.31.5.3. DO
ĞU’da ÖRGÜTLENMEÖ.A
ğın, birçok bölgeden daha yetişmiş bir kadro ile Doğu’ya gidildiğini belirtiyor.1 Parti okulundaki eğitiminden sonra, MK üyesi ve Güneydoğu Yöre Sekreteri olarak Diyarbakır’a gönderilir. Ekonomik nedenlerle yasal bir kuruluş olan Temel Dağıtım’ın Diyarbakır şubesinde çalışması istenir. (ek 1) Örgütlenme hızlanır ama,2 yavaş yavaş polis baskısı da başlar. (ek 2) Yöre Komitesi oluşur ve bir akşam üstü, Temel Dağıtım önünde dört arkadaş otururken kurşun yağmuruna tutulurlar, kendisi ağır biçimde yaralanırken, yanındaki arkadaşı TÖB-DER Başkanı Mehmet Çakmak öldürülür. (ek 3)1.5.4. ÖRGÜTLENME ve POL
İTİKADA TIKANIKLIKTürkiye’de 1978’de belli bir tarihten sonra bütün sol devrimci hareketlerde bölünme ya
şanmış ve siyaseti bırakma yaygınlaşmıştır. TKP ise örgütlenme açısından “Parti üyesi fazla olsun” noktasındadır. H.Yurtsever bu yaklaşımın Sovyetler Birliğine gidip, “İşte, parti üyemiz şu kadar” diyebilmekten kaynaklandığını1 ve “Politikada tıkanıklık” olarak betimlediği o sürecin TKP’de “İşçinin Sesi” hareketinin tasfiyesinden sonra yaşandığını belirtiyor. 1977-1978101
y
12 Eylül’e yakla
ılları, kısmen 1979 yılı 1Mayıs’larında TKP önemli çıkışlar yapar. 1977 1 Mayıs’ı büyük olaylar, ölümlerle sonuçlanmıştır.2 TKP’nin örgütleri açısından 1 Mayıs eylemi, öncesi ve sonrası ile çok önemlidir. Eylemin başarılı olabilmesi için 1 Mayıs Komiteleri oluşturulur.3 (ek 1) Bir MK toplantısında 1Mayıs Komitelerinin Can Güvenliği Komitelerine dönüştürülmesi kararı alınır. Aslında bu konu 1977 Konya Konferans’ında I.Bilen’in “Barikata çıkacağız. Halkımızın can güvenliğini koruyacağız” gibi söylemleriyle de bağlanmıştır.4 (ek 2) 1Mayıs Komiteleri, partili ve parti sempatizanlarından oluşmaktadır. “Can Güvenliği Komiteleri bu kabuğu kırmalı, daha geniş halk yığınlarını da kapsamalıdır” düşüncesiyle ve yığınlarla birlikte faşist saldırıları önlemek için, 1 Mayıs Komitelerini dönüştürmeye uğraşırlar. Bu arada Parti “Her komüniste bir kovuk” diye, saklanacak yer anlamında yeni bir slogan belirler.5 şırken, burjuvazinin çok zorlanacağı iki nokta: “Ücretleri durdurmak, tarım ürünlerinin taban fiyatını dondurmak”dır. Salt toplumsal kalkışmayı önlemek için değil, 24 Ocak Kararları’nın başarıya ulaşması için, ikisini yapması lazımdır. Bunun önüne örgütleri kapatarak ulaşır. Böylece 12 Eylül, 24 Ocak Kararları’nın uygulanabilme koşullarını yaratmış olur.6D
2.
3.
İPNOTLAR. 1.3.1. PARTİZAN GRUBU YURT DIŞINA ÇIKIYOR. 1. İ.C.Şenoğuz, bu çalışmanın MİT tarafından izlenerek, toplantılara ajan sokulduğunu, kimi toplantıların gizlice kayda alındığını;...12 Mart sonrası açılan davada ortaya çıktığını; ve Çekirdek Grubu’nun, illegal örgütlenmeden çok bir tartışma grubu özelliğini taşıdığını belirtiyor. İ.C.Şenoğuz, davaya Türkiye’nin kültür yaşamında, uluslararası çapta örnek gösterilebilecek Vedat Günyol, Azra Erhat, Sabahattin Eyüpoğlu, eşi Magdelena Rufer, Yaşar Kemal’in eşi Tilda gibi değerli aydınların dahil edildiğini, sanıklar arasında Ant Yayınları yönetmeni Doğan Özgüden’in, yurt dışından Selma Ashworth’un katıldığını, eklektik bir yapısı olduğunu belirtiyor. İ.C.Şenoğuz: “Bildiğim kadarı ile önce V.Sarısözen ve ben Parti üyesi olduk. O dönem benim ve arkadaşların kafasında, Parti adeta ulaşılamaz bir yapıda gördüğümüz ve içinde102
olmay
4.
5. A.Demirci: “
6. A.Demirci, önceleri,
7. A.Demirci: “Bu arada körlerin fili tarif etmesi gibi Enternasyonalizm tarifi yap
ı bütün idealimiz haline getirdiğimiz bir kavramdı. Parti üyesi olduktan sonra, altı ay gibi bir süre ...‘Ben artık Parti üyesiyim, ben artık Parti üyesiyim’ diye sayıklar gibi dolaşıyordum.” İlk İl yönetici üyeleri V.Sarısözen, İ.C.Şenoğuz ve Birinci TİP’le ilgisi olmuş, üyesi ya da sempatizanı Hüseyin adında, boyacılık yapan bir göçmendir. Partizan olmayı, partili olma, olmayan bir partinin sempatizanları gibi düşünüyorduk. O gün için, kendimizi bir partili olarak da görmüyorduk. Kendi iç dinamiğimiz çok belirleyici oldu” diyor. ‘Komünist Parti var mıdır, yok mudur?’ şeklinde tartışmaları, ‘varsa nerededir, niye kendini ortaya koymuyor, belli etmiyor?” gibi, eleştirel yaklaşımları olduğunu söylüyor. ılıyor ve bunun cevabını da veriyoruz: ‘Enternasyonalizm, kaf dağının arkasında, uzayda değil; Sosyalist ülkelerin ve Dünya Komünist Partileri’nin oluşturduğu bir dünyadır. Buradadır. Dolayısıyla bir Komünist Partisi’nin bu dünyanın dışında olması mümkün değildir, bu dünyanın içinde olacaktır.”8. A.Demirci: “TKP’nin titre
9. A.Demirci: “Çal
şimi içine geçen, Avrupa’da bir öğrenci ve işçi örgütlenmesi, ATTF v.s. var. Bu, bize Partinin bir politik kapsam içersinde olduğunun işaretlerini de veriyordu.” ışmalara 1976’da başladım. Gençlik örgütlenmesinin bu anlamda etkili olduğu 1 Mayıs 1976’dır. İyi hazırlandılar arkadaşlar ve DİSK’in düzenlemiş olduğu 1 Mayıs gösterisine çok güçlü bir şekilde katıldılar. Bağımsız bir hareket bir gençlik grubu olarak girildi.”1.4. KADRONUN
2. A.Demirci: “Derslerde zaman zaman Avrupa Komünizmi, Avrupa komünist partilerinin izledikleri politik tutum, strateji ve taktiklere ili
3. A.Demirci, baz
4. A.Demirci: “Moskova’ya göre Bat
İDEOLOJİK EĞİTİMİNDE PARTİ OKULU 1. A.Demirci ve T.M.Öztürkoğlu, teorik düzeyi daha yüksek tutulmuş, üç aylık bir eğitim programına katılırlar. T.M.Öztürkoğlu: “Eğitim önce Bulgaristan’da, Bulgar devletinin kontrolü altında bir okuldaydı. Oraya da Rusya’da yetişmiş hocalar geliyordu. ‘Niye kaynağı, enternasyonal Lenin Enstitüsü varken, başka yerde eğitim alalım’ dedik. Önce İngilizce bilenlerden başlandı, çünkü Türkçe eğitime Moskova’daki enstitü hazır değildi” diyor. şkin sorunlar getirilir, çok eleştirel yaklaşanlar olduğu gibi, karşı çıkanlar da vardır. Daha çok Avrupa komünist partilerine yakın olan, akademik düzeyde onlarla işbirliği yapanlar bu partilere daha bir anlayışla yaklaşmakta; böyle bir yakınlığı olmayan, daha uzak olan akademisyenler daha eleştirel bakmaktadırlar.“ ı arkadaşlarının sıradan insanların hayatlarındaki çelişkiler karşısında şaşırdıklarını belirtiyor ve: “Ciddi bir alkolizme, sokak kadınlarına rastlanmakta, bunlar güven kırıcı olmaktadır. ‘Sosyalizm dünyasında böyle şeyler olmaz’ diyenlerin maneviyatları çok bozulur” diyor. ı’ya gitmedim. Doğu’ya gittim. Gürcistan’da on gün kadar kaldık. Fabrikalar, köyler, kollektif çiftlikleri gezdik. Herkese iş veriliyor, herkes çalışıyor, herkes okula gidiyordu ama teknolojik gerilik göze çarpıyordu. İnsan yapıları değişiyordu.103
Kafan
5.
ızda idealize ettiğiniz bir sosyalizm tiplemesi vardı. Parti’nin bu bölgelerinin üst yönetimlerinde, hiç de o gelişmişliğe uymayan, o tiplerden bambaşka insanlar, karşımıza çıkabiliyordu.” İ.C.Şenoğuz “78 yılında Eylül’den kısa bir süre önce, Parti okuluna gitmem söz konusu oldu. Sonradan duyduğuma göre o dönemde, Parti Okuluna giden gruba sekreterliğime A.Meriç muhalefet etmiş, başka arkadaşı önermiş, tartışmalar olmuş PB’da. Sonra grup sekreterinin MK üyesi olmasının daha doğru olacağı gerekçesiyle, Parti Okuluna gitmem kararı alınıyor.”1.5.1. E
2. G.Dinçer: “...TKP’li olmak de
ĞİTİM YOLU ile BAĞIMSIZ SENDİKALARLA İLİŞKİLER. 1. G.Dinçer: “Yapı Sen’de sol eğilimli bir genç, iş yeri sendikasından, işkolu sendikasına geçmek istiyor. O sırada eğitim notlarımız, slaytlarımız, iyi bir teşkilatımız var. ‘Biz bunu size yardım olarak yapalım. Kardeş sendika dayanışması’ diyoruz. Maden-Iş’e götürdük, önce: ‘Bağımsız bir sendikaya böyle yapılır mı?’ gibi karşıladılar. ‘Onlar da DISK’e bağlanabilirler, ileride işkolu sendikası olabilirler’ diye ısrar ettik. Kabul ettiler.” ğil ama, Birlik Dayanışma diye duyuluyor; CHP milletvekilleri içinde 5 - 6 tanesi bize hayli yakındı. Üye değildi büyük bir ihtimalle ama, gücün varsa seni destekliyor. Sendikalarda etkili, işçileri mobilize edebiliyorlar, öğretmenleri, gençleri, kadınları dolayısıyla, biraz da hayranlıkla karışık etkilenme içine giriyorlardı.”1.5.2. BURSA’da ÖRGÜTLENME.
U.Oğuz: “Bir buçuk ton ağırlığında bir baskı makinasını, İstanbul’dan oraya götürüp yerleştirmiştik. Bu işi üç kişi yapmıştık. Bir köy evinin altı kazıldı, ahır yaptık, inekleri, makinaları aldık, bütün herşey yapıldı ve bir buçuk tonluk baskı makinasını oraya götürdük yerleştirdik. Sonradan bu tevkifatlar oldu. Ben hala görüyorum o yoldaşı. Sonra matbaa makinasını parçaladı, dağıttı, evi sattı. Öğretmenlik yapıyor. Şimdi siyasi görüşlerimiz de ayrı ama, hep saygı duyuyorum, telefonlaşıyoruz arada bir. Ele vermedi, orayı hiç kimseye söylemedi. Kapandı gitti. Polis, çok aradı, ama hiç kimse bulamadı. Nabi’ler de oraya el atmak istediler, onlar da bulamadılar.”1.5.3. DO
2. Ö.A
ĞU’da ÖRGÜTLENME. 1. Ö.Ağın: “Gençlik kesiminden gelen, illegal tecrübesi olan, birçok insan vardı. İl komitesi sekreterimiz, Komünist Gençlik Örgütü’nden gelen, Hakkari İl Komitesi oradan, Van İl komitesi oradan, Mardin oradan gelen ve eğitime gidip gelen arkadaşlar. Böyle bir süreci yaşamış, illegal koşulları görmüş, eğitilmiş bir ekipti. Eğer öyle olmasaydı böyle çok kısa zamanda o kadar etkin, olamazdı. Yöre komitesi önce üç kişiden oluşuyordu. Ben, Şeref ve bir de Fevzi Karadeniz diye bir arkadaşdı. Daha sonra iki arkadaş daha katıldı. Aziz ve bir de Van’dan bir arkadaş. Halen memurdur, onun ismini söylemek de istemiyorum; eğitimden gelmiş bir arkadaş.” ğın: “Bu kısa dönemde çok hızlı bir şekilde Parti, tüzüğe uygun örgütlerini oluşturmaya başladı. Diyarbakır İl Komitesi oluştu, İl Komitesine bağlı İl Gençlik Örgütü oluştu. Diyarbakır İGD Yöre Sekreteri ile ilişkiler kurulmaya başlandı. Yavaş yavaş semt komiteleri oluşmaya başladı. Bu semt komiteleri Diyarbakır’ın içinde olan komiteler vardı. Kazalara bağlı köylerde104
örgütler, yap
ılar oluştu. Bizimle beraber bölgeye gelen, eğitim gören bazı arkadaşların etrafında bunlar örülmeye başlandı.”1.5.4. ÖRGÜTLENME ve POL
2. H.Yurtsever, 1978’de Istanbul Taksim, 1 May
3. H.Yurtsever: “...1 May
4. H.Yurtsever: “1May
5. C.Kral: “
6. C.K
İTİKADA TIKANIKLIK. 1.H.Yurtsever: “Yunan Komünist Partisi 16 üyesinin olduğu bölgede 20.000 oy almış. Komünist Partisi böyle bir Parti’dir. ...Bana soruyorlardı: ‘TÖB-DER’in kaç üyesi var? Şu kadar. IKD’nin kaç? Şu kadar. IGD? Şu kadar’ ve ‘O zaman hepsini parti üyesi yapalım’ gibi bakışları vardı.” ıs alanında toplananlar, o eylemde TKP’yi görürler. “TKP’ye Özgürlük, 141-142’ye Hayır, Atılım Bizimle” gibi pankartlarla büyük bir hareketlilik vardır. ıs Komiteleri’nin bir tür Sovyetler işlevi bile görebileceğini düşünmeye başlamıştık. ...TKP örgütlenmesiyle sağlayamadığımız örgütlenmeyi Komiteler ile sağlıyorduk.” ıs Komiteleri’nin, Can Güvenliği Komiteleri biçiminde devamı devrimci bir yorumdu. ...siyasi mücadelenin içinde olan hiç kimsenin can güvenliği yoktu. Hem bunu sağlamak, hem de 1Mayıs Komiteleri’ni bir çeşit daha devrimci organlar haline getirmek, fabrikalara yerleştirilmiş Can Güvenlik Komiteleri oluşturmak açısından çok önemliydi.” Şimdi, ‘Şöyle yaptık, böyle yaptık, çok iyi oldu’ demiyorum. Abartmaya gerek yok. ...bütünüyle yapabilseydik, belki 12 Eylül’e engel olurduk. Komünist Partisi olma üstünlüğü orada. Politik olarak içinde bulunduğu zamanı değerlendiriyor, bütün örgütlerini yönlendiriyor.” ıral: “Ama grev yapma, işyeri işgal etme, yol kesmeye alışmış Türkiye toplumunun ‘Yasak ettim’ demekle susmayacağı belli. Köylüler de onca seneden sonra ‘Taban fiyatlarını kaldırdım ben, artık yok öyle bir şey’ falan, razı olmayacaklardı. ‘İşçi-köylü ittifakı’ tabii bu kağıt üzerinde imzalaşarak değil, eylemsel planda bir bütünleşmeye doğru gitme şansı vardı.”1.6. TKP’de YOL AYRIMI:
İŞÇİNİN SESİ HAREKETİTürkiye i
şçi hareketinde yükselen dalga, TKP’yi yeniden kurma kararlılığı ve devrime inançlı kadrolarla belli ölçüde değerlendirilmiş, ancak partinin Türkiye’de kurulmasıyla birlikte PB’da sorunlar yaşanmaya başlamıştır. A.Meriç, partiye adam almadığı için “dar kapıcılıkla” suçlanmaktadır.1 İkinci bir tartışma konusu, artık kılıfa sığmaz bir hale gelen CHP’ye karşı izlenilen tutumdur. A.Meriç, bu konuda tabandan gelen tepkiyi PB’ya aktarmakta yetersiz kaldığını hisseder ve: “Türkiye’de partiyi örgütleyen105
sorumlu yolda
şları çağıralım, ben anlatmayayım, onlar anlatsınlar, birlikte dinleyelim” önerisini getirir. Bu tartışma Kasım 1977 döneminde ciddi bir ayrılığa dönüşür2 ve 1978 Plenumu’nda kökünden farklı yaklaşımlar ortaya çıkar.3 A.Meriç kitabında, “Neden devrimin nesnel koşullarının olgunlaştığı, bunu devrime dönüştürmenin öznel koşullarını da geliştirmenin önünün açıldığı bir sırada, kendi elimizle baltaladık bu gidişi?” diye sorguluyor ve bazı sonuçlara varıyor. 1978’de “parti içinde” TKP’nin legale çıkma olanağı olmadığını anlamayan kalmamış, kimilerinin gözünde bir anlamda partinin “varoluş nedeni” ortadan kalkmıştır. Türkiye’de devrim yapmaya kararlı, illegal bir partinin koşulları, kimine göre TKP’nin “likidasyonunun” koşullarıdır.4 Bundan sonra, ülke içinde tüm yöreler kendi hallerine terkedilir.5 (ek 1)M.Akseymen,
“İşçinin Sesi şarılı idi ve 1977 Konya Konferansı’nda İşçinin ınlarından biri olduğu kararı alınarak ilan edildi” diyor. 1977 Konya Konferansı Raporu’nda ve İ.Bilen’in okuduğu PB raporunda İşçinin Sesi gazetesi, partinin başarılı bir organı olarak olarak övülür. (Raporun bu bölümü daha sonra baskıya girerken konspirasyon nedeniyle çıkarılır.) 1978 Plenumu’ndan sonra İ.Bilen’in önerisiyle MK üyesi N.Akseymen, PB kararıyla MK’nin ideolojik işlerini yürütecek aygıtın üyeliği ve Atredaktörlüılım ğüne getirilir. Kendisine bu karar iletilir ve yer değiştirmesi söylenir. 1978 Haziran’ından yılın sonuna kadar, bu kararın uygulanması için geçici olarak Batı Berlin’de bekletilir.6 Bu süre içinde N.Akseymen, İ.Bilen’in önerisiyle değişik ideolojik konularda çalışma yürütür. Kararın uygulanamaması üzerine İngiltere’ye döner ve kısa süre sonra İ.Bilen’in ona çok önceden önermiş olduğu, 7 Emperyalizm’in Zayıf Halkası Türkiye kitabını yayınlar. (ek 2) Kitap parti üst yönetiminde büyük ilgi görür. İ.Bilen’in, N.Akseymen’e, kitaba, çalışmalarına106
sempatisi o kadar yüksektir ki, ilk plenumda PB’dan ç
ıkarılacak birinin yerine onun PB’ya girmesi önerisini A.Meriç’e iletir ve düşüncesini sorar.8 (ek 3)1.6.1. N.AKSEYMEN MK’den ÇIKARTILIYOR
1979’da Plenum tarihi yakla
1979 y
ştığında birdenbire tutum değişikliği olur ve bir “disiplin” sorunu çıkarılır. (ek 1) İ.Bilen’in önerisi ile yazılan kitap, parti yönetiminin onayı dışında yayınlandığı gerekçesiyle, N.Akseymen disiplinsizlik ile suçlanır.1 (ek 2) Bu konu değişik biçimlerde yorumlanır. (ek 3) V.Sarısözen bunun “Almanların işi” olduğunu söyler, kimi “Bu kadar önemli bir konu Sovyetler’den bir şey gelmeden olur mu?” tartışmasını yapar. Bu arada ideolojik ayrımlar doğrultusunda Parti içinde gruplar oluşmaya başlamıştır.2 ılı ortalarında, Plenum’u toplama kararı verilir.3 Plenum sabahı, Plenum yerine PB toplanır ve şunu tartışır: “Bu toplantı ne toplantısıdır?” İ.Bilen’in başını çektiği PB içindeki bir grup, “Merkez Komitesi toplantısı değildir” der. “Ne toplantısı olacağı, yurt içinden gelenlerin neden biraraya getirildiği” sorusuna İ.Bilen, “Politbüro’nun MK üyeleriyle yaptığı bir toplantı olsun” der ve oy çokluğu ile dediği olur. “Bu sorun çözülür, ama N.Akseymen MK’den nasıl atılacaktır?” Bir MK toplantısı yapılması gerekir ve önce PB MK üyeleriyle bir “Danışma” toplantısı yapılır, Plenum için hazırlanmış rapor okunur, toplantı biter. Tek gündem maddeli Plenum’da N.Akseymen MK’nden çıkarılır.4 (ek 4) Neden sonra, sorunun bir ideolojik yönü de olması gerektiği hatırlanıp, o dönem PB üyesi olanlar kitaba karşı yazılı eleştirilerini hazırladılarsa da, ortaya ciddi bir ürün çıkarılamaz. Yazılanlar, yazanları bile tatmin etmeyince bu kez başkalarına görev verilir. Karşı bir broşür yayınlanacağı parti örgütüne ilan edilir, ancak böyle bir broşür ortaya çıkarılamaz. Örgütsel tasfiyeler ise hızla sürmektedir.5 B
’nin Parti yayçok baSesiçizgisine, T