ruhi
|
|
||||
|
|||||
|
Ruhi Su |
Ruhi Su |
|||
Ruhi Su |
Ruhi Su |
||||
Ruhi Su |
Ruhi Su |
||||
|
Ruhi Su |
Ruhi Su |
|||
|
Ruhi Su |
Ruhi Su |
|||
|
Ruhi Su |
Ruhi Su |
|||
|
Ruhi Su |
Ruhi Su |
|||
|
Ruhi Su |
Ruhi Su |
|||
|
Ruhi Su |
Ruhi Su |
|||
|
Ruhi Su |
Ruhi Su |
|||
|
Ruhi Su ● Sümeyra |
Ruhi Su |
|||
|
Ruhi Su |
Ruhi Su |
|||
|
Ruhi Su |
Ruhi Su |
|||
|
İçimizi titreten, gür sesiyle O, “Sabahın sahibi var” der ve eklerdi: “Dirliğim, düzenim, dermanım, canım/ Solum, sol tarafım, imanım, dinim/ Benim beyaz unum, ak güvercinim/ Bilirim, bilirim kardeş, gelen gündedir…” O; Melih Cevdet Anday’ın, “Yeni Türkiye’nin yarattığı, geleceğe dönük bir sanatçıdır. Onun önemi buradadır,” dediği Ruhi Su’ydu… Hani Hasan Hüseyin’in dizelerindeki: “bir kocaman sesli adam ruhi su/ yüklenmiş sesine anadolu’yu/ bir öfkeli/ bir sevecen ses kervanı/ çekip gider dağlar dağlar/ bir kahkaha gibi girmektir kavgaya/ ruhi su’yu dinlemek/ pişkin bir kısrağı kıraçta/ dört nala kaldırmaktır/ öpüşerek yüzmektir temmuz denizlerinde/ dutu daldan yemektir/ meyvelerle kuzularla kuşlarla sevişmektir/ ruhi su’yu dinlemek/ ve açıp elvan elvan/ gül gül gülmektir seherde/ yumruk olup direnmektir/ ruhi su’yu dinlemek…” BİZDEN BİRİ İstanbul’da 20 Ekim 1985 tarihinde öldü, Mehmet Ruhi Su… Kanserdi ve hastalığı ilerlemişti. Doktorları yurtdışında tedavi olanaklarını araştırıyordu. Bütün sevenleri seferber olmuşlardı. Ancak, yaşamı boyunca onun türkülerinden korkanlar bir kez daha yasaklarla dikildiler karşısına. “Sakıncalı” olduğu için pasaport verilmedi. Ülkemizin ve dünyanın duyarlı aydınları, hep birlikte karşı çıktılar bu yasağa. Sonunda “bir kereliğine, tedavi için” yurtdışına çıkışına izin verildi. Ama iş işten geçmişti. Ruhi Su, 73 yaşında yaşama veda etti. Ne güzel demişti, İsmail Cem: “Ona hasta yatağında bir pasaportu fazla görenlerin ismini duyanınız var mı?” Ruhi Su, Pir Sultan Abdal’dan Dadaloğlu’na, Karacaoğlan’dan Yunus Emre’ye halk türkülerini yeniden seslendirdi. Nâzım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı’ndaki “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan…” diye başlayan şiirini “Süvarinin Türküsü” adıyla ilk o besteledi. 1951 TKP Tevkifatı’nda; “Bu Nasıl İstanbul Zindan İçinde” ile “Mahsus Mahal”ı besteledi. 1968′de öldürülen Vedat Demircioğlu için “Bir Sabah Uykusunda”yı, 1 Mayıs 1977′de öldürülenler için “Şişli Meydanı’nda Üç Kız”ı o söyledi. “Semahlar” döndük, “Zeybekler” oynadık onunla… Onlar onu, türkülerini susturmaya çalıştılar ama inanın başaramadılar. Ruhi Su, türkülerde nefes alıp veriyor hâlâ… Nasıl bitirmişti, 1952 yılında Sansaryan Han’ın “tabutluk”larında bestelediği “Bu nasıl İstanbul Zindan İçinde” türküsünü: “Yattığımız yerde güller bitecek/ Gün ışıyıp gelir sabret, bu bizim/ Yattığımız yerde güller bitecek/ Bavo bave…” Evet O, tabiri caiz ise, türküleri(mizi)n can su’yuydu… ‘Ezgili Yürek’ de, “Bu türküler halkın hayatının bir ifadesi değil mi? Kitleler hâlinde öldürülmüş ve yok edilmeye çalışılmış zümrelerin hikâyesi bu türkülerde anlatılmıyor mu? Asırlardan beri bir lokma ekmek için memleketi bir uçtan bir uca dolaşan milyonlarca yurtsuz yuvasız insanların garipliği ızdırabı bu türkülerde anlatmıyor mu? Madem ki bu türküler bu kadar hazindir, o hâlde halkın hayat şartları tahammül edilmeyecek kadar hazindir,” diyen Ruhi Su, 1968′de de şunları eklerdi: “Bir düzen türkülerden korkmaya başladı mı artık o düzeni kimse ayakta tutamaz. Nesimi’nin derisini yüzmüşler, Pir Sultan asılmış, fakat bütün bu asmalar kesmelere rağmen ne o düzen kalmış, ne de debdebeli sultanlar…” Ayrıca şunları da derdi Ruhi Su: “Batı müziği, bizim halkımızın çoğunluğunca daima bir yabancıdır, anlaşılması güç bir dildir. Kültürümüzün kökleriyle başka dünyalarda oluşumuz bunun nedenlerinin başında gelir. Bizim geleneğimizde çokseslilik yoktur. Biz bu aşamaya Batı kültürüne yöneldiğimiz bir anda geldik. Batı kültürüne y |