1mayis
Krizin faturasını patronlara ödetmek için kitlesel, militan 1 Mayıs
1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Bu yılki 1 Mayıs’ı uluslararası kriz koşularında karşılıyoruz.
Alınteri, Sayı: 62, 09 NİSAN 2009
Her gün binlerce işçinin kapının önüne konulduğu günler yaşıyoruz. İŞKUR’a günlük başvuruların sayısı 500′ü aştı. 1 Nisan’da İzmir’de 20 kadına çocuk bakıcılığı yapabilmeleri için kurs açılacağının duyulması üzerine 500′den fazla kadın başvuruda bulundu. Elektriğe, doğalgaza, suya, ulaşıma, her şeye peş peşe gelen zamlarla biraz daha yoksullaştık. Şimdiden binlerce genç çift ayrı bir evin masraflarını karşılayamadığı için anne babalarının yanına taşındı. Paralı eğitimin yükü altında ezilen emekçi çocukları eğitimlerine ara veriyor. Sermayenin anti kriz politikaları uyarınca bütçeden milyarlarca lira teşvik ve kredi vermeleri yetmezmiş gibi İşsizlik Fonu’nda biriken paralarımız da patronların kasasına akıtıldı. Bunlar krizin ilk dalgaları Türkiye borsalarını vurduğunda yaşadıklarımız. Seçimde oy kaybı korkusuyla bir parça hız kesen kriz saldırganlığı, seçimden üç gün sonra, Hükümetin IMF şeflerinin ayaklarına kapanmasından da anlaşılacağı üzere işçi sınıfının, kent ve kır yoksullarının, gençlerin hayatını cehenneme çevirecek biçimde hızlanacak, katlanacak.
Kapitalistlerin anti kriz politikaları sadece genel bir yoksullaşma dalgası olarak da görülmemeli; yoksullaştırmayı her zaman dozu artan bir devlet terörü izler. Daha şimdiden meşaleli sevinç gösterisi yapan futbol taraftarına bile gözü dönmüş bir polis terörü uygulayan rejimin siyasal baskı ve faşist zoruyla daha fazla karşılaşacağız. Sermayenin faşist terörünün diğer ayağını da çeşitli yumuşatma “açılımları” oluşturuyor. Sözgelimi Kürt halkı söz konusu olduğunda bir yandan TRT-ŞEŞ gibi “açılım”larla öfke ve talepler sistem içine çekilmeye çalışılırken diğer yanda ulusal taleplerinde ve sokak eyleminde ısrar eden halkın üzerine de gözü dönmüş bir terörle gidip katliamlar yapılmaktadır.
Bu yaklaşımın bir benzerini 1 Mayıs-Taksim vesilesiyle işçi-emekçilere yönelik politikalarında görüyoruz. 1 Mayıs’ın İstanbul‘da Taksim‘de kutlanması sınıf hareketi için bir eşiğin aşılması anlamına gelen güçlü bir adımdır. Bunu sermaye sınıfı da iyi bilmekte ve zaten bu yüzden Taksim’e çıkmak isteyen emekçilerin üzerine polis ordusunu sürerken, kocaman bir kenti hapishaneye çeviren bir güvenlik terörü uygularken diğer yandan 1 Mayıs’ın resmi tatil yapılması için yasal düzenlemelere gidebileceğini ilan ediyor.
Daha geçen yıl başlayan 1 Mayıs’ın resmi tatil yapılması girişimleri bu yıla da devredildi Açıkça ‘Taksim’den vazgeçerseniz 1 Mayıs’ı tatil yaparım’ pazarlığı yürüten Hükümet, bu yolla devrimcilerin ve öncü sınıf dinamiklerinin iki yıldır Taksim’e çıkıp sınıf hareketinin önünü açma inisiyatifini sendika ağalığı eliyle kırmaya çalışmaktadır. Sendika ağalığı ile kapalı kapılar ardında yürütülen bu pazarlık tutmazsa Taksim için yine faşist polis terörü uygulanacağını ima ederek emekçileri tehdit ediyor. 1 Mayıs yaklaştıkça tehdit ve baskı politikası daha fazla göze sokulacaktır.
Çünkü kriz koşullarında işçi sınıfının güç ve moral biriktireceği bir çıkış yapma olasılığı sermaye sınıfı için, engellemek için her yolu denemekten çekinmeyeceği korkunç bir olasılıktır. Zira burada söz konusu olan krizin faturasıdır. Kapitalizmin krizinin faturasını kim ödeyecek: Patronlar mı yoksa işçiler, emekçi kadınlar, kent yoksulları mı? Önümüzdeki 1 Mayıs’ın kilidi işte budur.
İşçi sınıfının, krizin faturasını ödememe ekseninde, Taksim başta olmak üzere tüm kentlerin ana meydanlarını zapteden bir kitlesellik ve militanlıkla sermayenin karşısına dikilmesi bu açıdan önemlidir, hayatidir. 1 Mayıs’a böyle yaklaşmalı ve ona bir genel grev genel direnişin ilk adımı, provası olarak hazırlanmalıyız.